Mandalina Kabuğu Kokusu: 2017-01-15

21.01.2017

İnsan ve Motivasyon


Motivasyon çalışmanın, başarmanın ilk adımlarındandır. Çünkü insana çalışma gücü verir. Heveslendirir. En küçük şeyi bile motive aracı olarak kullanmalısınız.  
Şöyle düşünelim; yeni bir şey aldığınızda bunu hemen kullanmak istersiniz değil mi? Mesela bir kitap ayracı bile bazen sizi kitap okumaya itebilir. Çünkü onu bir an önce kullanmak istersiniz. Bazen dışarıya çıkmak için hazırlanamaya özellikle de erken saatlerde ise uyanmaya, kalkıp hazırlanmaya çok üşeniriz. Çünkü o sıcacık yatağı bırakıp kalkmak çok zor gelir. Ama yeni aldığınız bir ruj, belki bir kıyafet, belki aklınıza yeni gelen bir kombin sizi şıp diye kaldırır. Motive eder.
Bunlar sadece örnekler yeni bir şey olmasına mutlaka gerek yok aslında. Bir bakınca hayata her şey motive sebebi. Dikkatli bakmak lazım. Ama özellikle de kendimiz, hayallerimiz, geleceğimiz... Bunlar bizim en büyük motive aracımız olmalı. Bunlar yanında parıl parıl parlayan güneş, şıkır şıkır yağan yağmur, aldığın her nefes aslında motivasyondur. Motivasyon da sizin daha istekle daha faydalı çalışmanızı sağlar. Böylelikle bir önceki yazımda bahsettiğim verim ortaya çıkar. 
Motivasyon sadece kişisel başarı için değil; bir örgütün, işletmenin başarısı için de çok önemlidir. İşletmedeki çalışanları motive edici faktörler onların daha sağlıklı çalışmalarınız sağlar. Bir örgütün en önemli unsuru insandır. İnsanlar ancak mutlu oldukları ortamlarda motive olabilirler. Sürekli huzursuz, mutsuz oldukları ortamlar onları psikolojik olarak etkilemekte ve bu etki yaptıkları işe yansımaktadır. İşletmelerde motive edici unsurlar olarak ücret, kariyer imkanı, bazı tatiller, eğitim imkanları vb. birçok şey düşünülebilir. Kurumsal işletmeler özellikle bunlara dikkat ederler. Çünkü biraz önce de söylediğim gibi bir işletmenin en önemli unsuru insandır ve insana hakettiği değer verilmelidir. Gelişmek, ilerlemek, büyümek için bunlar önemlidir. 

20.01.2017

PES ETME, DEVAM ET!!


Bir kuş doğduğu gibi uçmayı bilmez. Dener... Defalarca dener. Pes etmez, kaçmaz, düşer, bir daha açar kanatlarını. Belki acır canı. Belki umutsuzluğa kapıldığı bile olur. Ama vazgeçmez. İlk andaki aşkla hırsla çırpar kanatlarını... Sonuçta gördü en dibi, düştü yere bir kere, daha fazlası yok, düşse yine oraya düşecek.Ama uçarsa o kanatları doğru çırpmayı bir öğrenirse belki kimsenin bilmediği dağların zirvelerine konacak. Kimsenin ucunu bucağını bilmediği denizlerin bir ucundan diğer ucuna uçacak. Hiç vazgeçer mi böyle bir güzellikten? Özgür olmak varken neden kalakalsın bir ağacın dalında. Yok yok vazgeçmemeli bir daha denemeli hemen bir daha, bir daha ve sonunda olur. Uçabilir özgürce. Şimdi hayalleri daha da yakın. Uzaktan baktığı yerler daha da yakın O daha da özgür.
Bu sadece doğadan tek bir örnek. Bunun gibi yüzlercesi var. Bakmayı, görmeyi bilin yeter. 
Hayat zor. Kabul edelim ki bir sürü sınavla sınanıyoruz. Sadece eğitimden bahsetmiyorum. Normal yaşantımızdan yaşadığımız sorunların her biri bizim sınavımız aslında. Zorluklar büyük olabilir. Hatta sizi pes ettirme noktasına kadar gelir. ' Yapamayacağım' dedirtir. Ne olursa olsun, bu hayat mücadelesinde ayakta kalmak istiyorsanız vazgeçmeye yer yok. En küçük fırtınada, sallantıda kalkamazsanız ayağa daha büyük fırtınalardan kaçamazsınız. Daha güvenli yerlere gidemezsiniz. Düştüğünüz yerde kalırsınız. 
Sizin istediğiniz bir şeyi size ancak kendiniz verebilir. Çalışın, deneyin, düşün. Bir daha deneyin yine düşün. Her düşüşünüz sonunda daha güçlü kalkın. Daha başka bir şey öğrenmiş şekilde kalkın. Her düşmeden bir ders çıkarın. Hayat tecrübelerin, yaşanmışlıkların toplamı bunu aklınızdan çıkarmayın.
Başarı cesur olmayı, pes etmemeyi, ayakta kalmayı, çalışmayı, mücadele etmeyi, emek vermeyi gerektirir. Hayallerinizi düşünün. kendinizi motive edin ve bir gayret yola devam edin. Durmayın. Her engel sizi yavaşlatacak belki ama durmayın o hayaller sizin. O başarı sizin. Ondan vazgeçmek özellikle de her birimizde hayallerimizi gerçekleştirebilme gücü varken onlardan vazgeçmek sadece korkaklık belki de biraz üşengeçliktir. Bu yüzden va
zgeçmeyen, cesur ve çalışan insanlar başarılıdır. Bu da hayatın bir ayracı diyelim. Şimdi karar verin hayat ayracının hangi tarafındasınız?

19.01.2017

Sevdiğiniz işi yapmak?

Kahve sevmeyen biri kahve içmek istemez belki midesine bile dokunur, bünyesi bunu istemez. Bunun yerine sevdiği başka bir şeyi tercih eder. Aynı şekilde sevmediğiniz bir kitabı okumaya çalıştığınızı düşünün eğer kitap sizi çekmiyorsa; hikayenin ,olayın içine sizi alamıyorsa veya tarzı tam olarak sizin sevdiğiniz tarza uygun değilse o kitabı okumak işkence olur. Sonu gelmez. Hele de benim gibi bir kitabı bitirmeden diğer kitaba geçemiyorsanız -bildiğin vicdan yapıyorum geçince- sizin için ızdırap gibi gelebilir.
Peki bu hayatın içindeki basit konularda bile sevmediğimiz şeyleri yapmaktan hoşlanmaz, hatta kaçınırken ve birçoğunun da sonunu getiremezken neden sevmediğimiz bir işi yapmaya çalışıyoruz?
İş hayatında verimli olmak diye bir konu var. Ve verim tamamen insan ve işi arasındaki bağdan oluşuyor. Yani işinizi severseniz onu daha istekle yapabiliyorsunuz  bu durumda da başarı kaçınılmaz oluyor. Aslında mantık tamamen şu adımlardan oluşuyor. Sevdiğiniz işi yapmak sizi iş doyumuna ulaştırır. İş doyumu dediğimiz şey yaptığın işten zevk almaktır. Zevk aldıkça motive olursunuz. Motivasyon işinize dört elle sarılmanızı sağlar. Daha da heveslenirsiniz. Bu yolun sonu sizi verime, verimli çalışmaya, verimli olmaya çıkarır. Doğal olarak da verimli bir çalışma sonrasında başarı kaçınılmazdır.
Başarmanın bir sürü adımı var aslında ama sevdiğiniz iş yapmak ilk sıralarda yer alıyor. Sonraki adımlarınızı sağlam basmanız için bunu yapmanız lazım. Fakat günümüzde iş kaygısı sebebiyle ilk bulduğumuz işe kendimizi atmaya çalışıyoruz. Maddi açıdan ayakta kalma çabası belki de olduğumuz noktayı düşünmekten bizi geri alıyor. Tüm derdimiz bir iş bulmak oluyor. Ama şunu unutmayın bulduğunuz iş size hitap etmiyorsa asla mutlu ve başarılı olamazsınız. Sabah kalkmak bile zor gelir. Gitmek istemezsiniz. Mesai bitiminize kadar saat sayarsınız. Bu yüzden siz sadece seçilen olmayı bırakın. Sizin de işi seçme hakkınız olduğunu unutmayın. 

  • Bu işte mutlu olabilir miyim?
  • Benim donanımımı karşılar mı?
  • Bu işi gerçekten ben yapabilir miyim? Yapmak istiyor muyum?
  • Hayallerimi karşılıyor mu?
  • Bunu mu hakediyorum?
  • Bana kendimi geliştirme ve kariyer imkanları sunuyor mu?
Bu ve buna benzer bir çok soru ile işi tartabilirsiniz. İşin büyüğü küçüğü olmaz bir yerden başlamak gerekiyor tabi ki. Zaten ben iş beğenmemekten bahsetmiyorum. Sadece iş seçerken daha dikkatli olmanızın sizi başarıya götürme konusunda çok önemli olduğunu belirtiyorum. Bunun işin size verdiği mutlulukla alakası var ben bunu seçmenizin önemli olduğunu söylüyorum. Umarım herkes hayallerini kurduğu ve mutlu olduğu işlerde çokk çokk başarılı olur. 


17.01.2017

Hayat gerçekten sıkıcı ya da monoton mu?

Hayat sadece nefes alıp vermekse hemen yaşam biçiminizi değiştirmeniz gerekiyor. ' Hayat çok sıkıcı, her gün aynı geçiyor, çok monoton' tarzı cümleleri çok sık kullanıyorsanız hayatınıza renk katma zamanı gelmiş demektir.
Günümüzde teknoloji o kadar ilerde ki her şey parmaklarımızın altında diyebilirim. İnternet doğru kullanıldığında gerçekten çok faydalı bir şey. Günlerimizi dolu dolu geçirebiliriz. 
Öncelikle her gün yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin. Özellikle bir deniz kenarı veya yeşili bol bir yerde olursa yürüyüş meditasyon tadında olabiliyor.
Önceden erken kalkmaktan nefret eden biri olarak söylüyorum erken kalkın. Güneş doğarken yatıp, güneş batarken kalkanlardan mısınız? Ben öyleydim ama emin olun ki çok yanlış bir hayat tarzı. Düşünsenize enerji kaynağı güneşi görmüyorsunuz. Bunu hemen düzeltmelisiniz. Ben bunun için hafif hafif saatimi öne alma tekniğini uyguladım. Kendiniz için ideal saati yine kendini belirleyeceksiniz. Kabul ediyorum erken kalkınca ilk uyandığında insan kendini yorgun hissedebiliyor, hiç bir şey yemek istemiyorsunuz ama bu vücudunuzun bir tepkisi ; eğer erken kalkmayı alışkanlık haline getirirseniz vücut buna alışır ve tepkileri normalleşir.
Yoga... Aslında her gün yapıldığında yoga ve meditasyonun faydasını daha çok görebilirsiniz; fakat günümüz koşuşturmacasında malesef bunu her gün tekrarlayamıyoruz. Bunun için siz kendinize belirli günlerde ayıracağınız saatlerle bir program yapabilirsiniz. Bu arada ben yogaya bir spor olarak değil, bir arınma, yenilenme ve beyin boşaltma olarak kabul ediyorum ve bu şekilde yapıyorum. Daha çok zihnimin ve bedenimin rahatlamasına odaklanıyorum. Asıl amacı da bu zaten. Unutmayın; günde 20-30 dk yapılan yoganın rahatlamanız açısından faydası müthiş...
Türk kahvesi sever misiniz? Ben bayılırımmm. Kendinize zaman ayırın siz isterseniz çay isterseniz sıcak çikolata ne isterseniz onunla. Alın sıcak içeceğinizi hatta battaniyenizi de alın kurulun bir köşeye. Burada dikkat etmeniz gereken unsur kalkamayabilirsiniz :) :) Bu konuda biraz dikkatli olmalısınız belirlediğiniz zamanda kalkın çünkü yapılacak çok şey var yatmak yokkk :)
Okuyunnnn mutlaka okuyun. Ne tür seviyorsanız ondan başlayın zaten okumak alışkanlıkla başlıyor, sonra aşka dönüşüyor. Her şeyi merak edip okuyorsunuz. Kimi zaman geçmişin leydilerinin yanında, kimi zaman bugünün hayatlarında buluyorsunuz kendinizi. Her şeyden uzaklaşıp okuyun tarihi okuyun, neler olmuş okuyun, neler olacak belki fikirleriniz olur. 
Bir spor bulun. Bulun ama öyle bir spor olsun ki 'amann ben yapamıyorum bunu, uğraşamam, çok zor geliyor' şeklinde üşengeçlik cümleleri kurmanıza sebep olmasın. Sevmeye ve yapmak istemeye dikkat edin, fazla uzun şeylerden sıkılıyorsanız eğer kısa programlar yapıp sık günlere koyabilirsiniz, sağlık açısından spor çok önemli unutmayın. Denize girmeden 1 ay önce başlanınca da pek işe yaramıyor :)
En önemlisi her gün unutmaksızın şükredin, şükür size verilenlere teşekkürdür ve siz teşekkür ederseniz daha fazlası gelir unutmayın...

16.01.2017

Rengarenk Bir Yazı

Hani her rengin bir anlamı var ya insanda çağrıştırdığı bir şeyler var... İşte tam o noktaya koydum şuan kalemi. Düşündüm. Şöyle uzun bir yolculuğa çıktım kendi içimde. Aslında belirlenmiş bazı tabuları var her rengin. Mesela kırmızı acıktırırmış, mavi dinlendirir, yeşil huzur verir... Evet olabilir ama her insanda her kokunun farklı bir anlamı olduğu gibi her renginde farklı anlamı var bana göre. Bugün renklerin bendeki boyutunu görelim haydi…                                           Maviden başlayalım.Nasıl huzur vermesin ki mavi... Kirlenmemiş, el değmemiş kendi doğallığında bir renk. Koskoca bir deniz, uçsuz bucaksız bir gökyüzü. Bazen durgun, sessiz bezen hırçın, dalgalı. Tıpkı insan gibi bazen sessiz içine kapanık, bazen dolup taşan bizler gibi. Kim sevmez ki maviyi. 'Ben maviyi sevmem' diyen biri, hiç mi bakmaz denize, gökyüzüne; hiç mi derin bir huzur çekmez ciğerlerine, hiç mi uzaklaşmaz kötülüklerden, sıkıntılardan. İnanmayın siz dilden çıkan sözlere, herkes aslında biraz aşıktır maviye.                         Kırmızı…Aşkın, tutkunun rengi. Hadi aşk yok diyenlere dokunduralım biraz. Gerçekten yok mu aşk? Hani şu ilkokuldaki gizli sevgilin ilk aşkın? Aşkın en saf çocukluk hali. Bana göre kendisi kısa etkisi uzun, çok uzun, hatta biraz da şanslıysanız ömürlük süren bir duygudur aşk. Aşk sadece aşk olarak yaşanmaz ki aşkın saf aşk hali var bir de aşkın aylarla yıllarla harmanlanmış sevgi, saygı, sadakat hali var. Sonuçta aşk var. İyiki de var.
Yeşil…
Anneannem. Hep uçmak isterdi. Dağların en yüksek noktasına, en yeşiline, en derinine yeşilin, doğanın. Ne kadar aşıkmış yeşile. Küçükken hiç anlamazdım sebebini. Şimdi bakınca etrafa... Evet, her şey insanlar için. E madem bizim için neden mafettik doğayı böylesine. Neden unuttuk çiçeğin, ağacın, doğanın bir canı olduğunu... İlla nefes alması için bizim gibi iki burun deliğine ihtiyacı mı var her şeyin? Yeşil; doğa demek, hayat demek, upuzun ağaçlar, uzanıp giden dağlar demek... Şimdi bir bakın açıp da pencereyi ne kadar kalmış yeşilimiz ya da ne kadar yakınımızda? Bazen o koca binalardan yeşilin zerresini göremiyoruz; ama unutmamalı yeşil biterse doğa biter; doğa biterse huzur biter. Ve herkesin biraz huzura yani yeşile ihtiyacı var.
Gelelim beyaza…
Masumiyet... O kadar da umudunuzu yitirmeyin hala var masumiyet. Evet göremez olduk ya da az görüyoruz ama belki de masumiyeti aradığımız yerleri değiştirmeliyiz. Arayıp bulamadığımız insanlara bakmaya devam etmek yerine bazen yeni doğmuş bir bebeğe bazen, 'nankör' damgası yiyen minik bir kediye -ki kediler asla nankör değildir- bazen de yaşlı bir teyzeye belki de bir amcayı çevirin gözlerinizi... Ve kim size ne yaparsa yapsın siz vazgeçmeyin iyi olmaktan, şu 'Enayi misin sen?' sözlerine kulak asmayın. Bana güvenin enayi ama vicdanlı olmak, sözde akıllı ama vicdansız olmaktan bin kat iyidir. En azından geceleri rahat uyursunuz.
Sarı ayrılık falan değildir.
Sarı ayrılık falan değil ya. Öyle olsa alır mıydı Sarı Laleleri MFÖ sevdiği kadına:) Kim sevdiğinden bir sarı lale almış diye ayrılır yahu? İyi düşünün iyi olsun mesela ben görsem sarı laleleri uçarım havaya.
Ve geldik mi turuncuya?
Mandalina rengi :) Neymiş şu uğruna sözler yapılan mandalina kokusu? Var mı gerçekten hiç kabuğunun kokusunu içine çekmeyen? Eğer varsa da daha fazla şey kaybetmeyin derim. Hazır kış da yaklaşmakta... Uzun bir mandalina kabuğu yolculuğuna çıkmaya ne dersiniz? Mutluluk, enerji, hayat dolusu gülümsemelerle karşılaşacaksınız yolda, hayatı gerçekten içinizde hissedeceksiniz. Şükredeceksiniz. Hayatın verdiklerine, hayatın nimetlerine, hayatın güzelliklerine binlerce kez şükredeceksiniz.