Mandalina Kabuğu Kokusu: 2019-04-21

24.04.2019

Özüne Dön

Bugün düşüncelerden bahsetmeyeceğim. Bugün doğadan örnek alınması gerektiğinden, bugün her anın ders olduğundan bahsetmeyeceğim. Bugünkü konumuz bunların çok dışında. 
Bugünkü konumuz sen, ben, herkes... 
Hiç düşündün mü neden varsın ve neden çabalıyorsun? Gerçek amacın ne? Hayatı çözmeye başladın mı? Onun senden neler beklediğini anlıyor musun? Neden çalışıyorsun? Bunların cevapları çoğu zaman hayatını kurmak, hayallerini gerçekleştirmek, istediklerini almak, onlara ulaşmak belki. Peki o zaman seni bu dünyada diğerlerinden ayıran ne? Hani insanız ya hepimiz birbirimizden farklıyız. Neden o zaman amaçların aynı? Bu dünyaya gerçekten 'sadece' bunlar için geldiğimize inanıyor musun? 
Şimdi düşün. Çok sevdiğin,yediğinde seni çok iyi hissettirecek, mutlu  edecek bir şeyi yemek için tüm servetini vermen gerekiyor. Verir misin? Düşün. Tükenecek bir şey. Yarına kalmayacak bir şey. Tabii ki vermezsin. Daha akılcı davranmaya çalışırsın. Daha kalıcı şeylere servetini harcarsın. Peki bizim en değerli servetimiz ne? Hayat, hayatımız, zamanımız... Bu servetleri sadece tükenecek şeylerin peşinde koşarak harcama. 
Bu dünyaya dokunmaya geldin. Birilerine dokunmaya. Dünyaya dokunmaya.Tüm ömrünü sadece dünyada bırakacak olduklarını almak için harcayacak kadar basit bir canlı değilsin. Senin doğan bu değil. Sen değiştirmek için varsın. Güzelleştirmek. Değer katmak için. Bu dünyadaki amacın sadece dünya üzerinde bırakacağın şeyler olursa, gittikten sonra sende silinirsin. Her şey bir gün tükenir. Ama yüzünü güldürdüğün bir çocuk , belki iyileşmesinde küçücük katkının olduğu biri, belki okuması için minicik yardımının bir öğrenci bunun gibi bir sürü örnek var, gücün neye yeterse seni bu dünyada kalıcı yapar.  Zaten derdin kalıcı olmak olmasın. Derdin kalplere dokunmak olsun. Derdin hayata katkıda bulunmak olsun. 
Ne kadar tuhaflaştık. Birilerine yardım edenleri görünce , 'Neden? ' diyenler var. 'Onun yerine kendine şunu yapsaydın. Sen önce bir şöyle şöyle yap sonra başkaları için uğraşırsın.' diyenler, birilerine dokunmak istemene şaşıranlar var.  Olması gerekeni yapınca şaşırılması beni şaşırtıyor. Başkalarının mutlu olduğunu görünce içten içe üzülen, kıskanan insanların varlığı beni üzüyor. Tek rakibimiz kendimiz olması gerekirken, daha kendi sınırlarımızı bile doğru düzgün aşamazken, başkalarıyla kendimizden geçercesine yarışmayı benim kafam almıyor. 
Biz bu değiliz. Özümüz bu değil. Başkalarının mutluluğuyla mutlu olmayı, başkasının üzüntüsüyle üzülmeyi, yardıma ihtiyacı olana karşılık beklemeden yardım etmeyi, birileri için onlardan karşılık beklemeden de bir şeyler yapabilmeyi unutacak kadar özümüzden nasıl vazgeçtik?
Biz borçluyuz. Bu hayatta nefes aldığımız kadar hayata borçluyuz. Kimse boşa nefes tüketmeye gelmedi. Kimse günlerini öylesine harcamaya gelmedi. Görün. Fark edin. Biz bu değiliz. Biz insanız. Hiç bir canlıda olmayan özellikler var bizde. Bunlar bize öylesine verilmedi. Kullanmak zorundasın. 
Kendin için sağlık dilerken başkaları için dilemeyi unutamazsın. Kendin mutlu olmak isterken önce başkalarının mutluluğunu istiyor olmalısın. Kendine üzülürken başkalarının üzüntüsünü yok sayamazsın. Sadece sen yoksun ve paylaşmak zorundasın. Kalbini, sevgini, hislerini, sahip olduklarını, sevinçleri, üzüntüleri, dileklerini bile paylaşmak zorundasın. Paylaşmazsan azalırsın. Paylaşmazsan yok olursun. Bu bir döngü anladığında çok geç olmasın. 
Bu dünyada her anın tadını çıkaracaksın. Çünkü bir kere var o an. Bir daha geri gelmeyecek. En güzel şekilde eğleneceksin, canın ne istiyorsa onu yapacaksın,  gülmek istediğin kadar güleceksin, yaşamının tadını çıkaracaksın. Ama amacın sadece bunlar olmayacak. Yaşadığın her an, sahip olduğun her şey bu dünyadaki motivasyonun için bir araç. Yaşamını güzelleştiren şeyler. Araçlarına kapılıp, amaçlarını unutma.
Mesele kazandıkların, mesele tükettiklerin değil. Onlarla neler yaptığın. Unutma! Birilerinin gözlerinde yarattığın ışıkla tüm yüreğin aydınlanıyorsa, aldığın nefesin karşılığını vermişsindir.