Mandalina Kabuğu Kokusu: 2017-02-12

17.02.2017

Önceliğiniz kendiniz olsun.

Hayatınızdaki en önemli şeyi düşünün haydi... Olmazsa olmazınız ne? Belki de olmazsa olmazlarınız? Ya da şöyle düşünelim; Ne için çabalıyorsunuz hayatta. Çalışmalarınız, uğraşlarınız ne için? 
Bir liste yapmaya kalksanız belki de satırlarca madde çıkar ortaya. Gerçekten öncelikleriniz o aklınızdan geçenler mi? Yani mesela önceliğiniz iş mi? Okul mu? Birilerinin mutluluğu mu? Gerçekten önceliğiniz bunlarsa, bir daha düşünün derim siz kendi hayatınızın listesinin kaçıncı sırasındasınız. Aklınıza kendiniz gelmemiş bile olabilirsiniz değil mi?
Aynısını yaptığım bir dönemden geçtim. Sınavlar için, okulumun bitmesi için deli gibi çalıştığım bir dönemdi. Vize sınavlarına bir kaç hafta kalmıştı. Bünyemi zorluyordum. Uyumamak için çaylar, kahveler... Geç yatmalar, güneşi beklemeler, yatıp daha dalmamışken bir saat sonra uyanmalar... Masanın, notların başına geçtiğimde cidden beynimin henüz çalışmaya ara vermediğini, dinlenmediğini farkediyordum; ama önemli değildi çünkü 'önceliğim' okulumdu ve ben kendimden ne kadar verirsem o kadar kazanırdım. Ben önemli değildim. Şu sınavlar bir geçsin istediğim kadar uyurdum nasılsa. Stres mi? Eee tabiki olacaktı. Önceliği kendinden başka şeyler olan her insan gibi, şu mini mini problemi gözümde dağ yapmış, stresini alasını yaşamaktaydım; ama bu da önemli değildi. Nasıl olsa bitince tüm sıkıntılarda onlarla gidecekti. Sadece bir kaç hafta kendimi erteleyebilirdim. Çünkü başarmalıydım ve başaracaktım. Başaramadım... 
Sınavlar 10 gün kala kendimde o güne kadar hiç olmayan ağır şeyler gözlemlemeye başladım. Sabahları karnımda sancılarla uyanmaya başladım. Üşüttüm sandım. Geçiştirdim. Ama o beni geçiştirmedi. Bulunduğum yerde hastaneye gitmek istemedim. Çünkü o kadar ağırlaşmıştım ki ben bile korkmaya başlamıştım kendimden. Bin bir 'yok ya üşüttüm' cümlelerinden sonra, ailemin 'boşver sınavları gel' çabalarından sonra onları 'gerek yok sınavlara az kaldı, bitsin gelicem, o zaman gideriz doktora' tarzı geri çevirmelerimden sonra ilk sınavıma 3 gün kala bir sabah öyle bir sancıyla uyandım ki malesef kalkamadım o yataktan. Arkadaşlarımın yardımıyla kalkıp, acil bilet alıp, ağlaya ağlaya tüm sınavları göz ardı edip 10 saatlik bir yolculuğa çıktım. Eve gidebileceğimden şüphe duyduğum bir sancıyla...
Sonrası araştırma hastaneleri, pek küçük sayılmayacak bir operasyon veee stres yaptıkça ömür boyu ben burdayım diyebilecek bir rahatsızlık. 
Düşünsenize uğruna canımı çok yakan sancılar çektiğim, hatta kendime neredeyse kalıcı bir zarar verdiğim, belki de ömür boyu benimle olabilecek bir rahatsızlığı hayatıma soktuğum sınavlara giremedim. O günden sonra pek de umrumda olmadı. Dönüm noktamdı o gün. Doktordan çıktığım gün önceliğim bendim. Olması gereken biraz geç de olsa, biraz zorlu da olsa olmuştu. Bana hayat önceliklerimi baştan sıralamamı ve birinci sıranın asla değişmemesi gerektiğini hatırlattı.
 O günden sonra hiç bir şey için , hiç kimse  için kendimi yıpratmadım, En önemli bendim. Gerektiği kadar hatta yine gerektiğinden fazla çabamı gösterirdim; ama kendimden vermeden, kendimi unutmadan, yıpratmadan yapardım bunu. Pozitif düşünceyle tanıştığım zamanlardı bu zamanlar. Kendimi toparladığım ve o rahatsızlığı kontrol altına kendi kendime aldığım zamanlardı; Çünkü önceliğim bendim ve ben istersem her şeyi yapabilirdim. 
Kendinize güzel bakın, saçınıza, cildinize, içinize, ruhunuza, bütününüzle her şeyinize güzel bakın. Siz iyi olduktan sonra yapamayacağınız şey yok. Zaten hepsi olur. Ben artık bomba gibiyim. Bunu düşüncelerime, yaptığım sporlara, okuduğum kitaplara, izlediğim filmlere, gezdiğim yerlere, çevremdeki kişilere, kendime verdiğim zamana borçluyum. Kısacası kendime borçluyum.Ben iyi olduktan sonra her şey de iyi gitti zaten.
Benim örneğim küçük bir sınav dönemiydi, eminim ki bazılarınızın hayatından bunlardan yüz kat büyük öncelikleriniz var. Ama siz kendinize iyi bakmazsanız malesef o önceliklere sıra gelmiyor. İpler elinizden kaçıyor. Siz iyi olursanız, aileniz, hayatınız, hayatınızdaki kişi her şey iyi olur.
Bu yüzden önce siz. Önceliğiniz siz.


16.02.2017

Sevmek...Bir Hayalin Ötesinde...


Sevmek...
Birini sevmek, bir şeyi sevmek ama gerçekten sevmek zor bir şey aslında. İnsan öyle kolay kolay başka birinin etkisiyle ritmini değiştiremiyor kalbinin. Kolay kolay duvarlarını kıramıyor, açamıyor kapılarını; çünkü sevmek korkutan bir şey. Belkilerle dolu bir şey. İyikilerle dolu, keşkelerle dolu bir şey.Yeri geldiğinde ağlatan; ama yine ağlatan kişi tarafından güldüren bir şey. Anlaması zor. Yönetilmesi zor.
Birini sevdiğinde kalp bedende egemenliğini ilan eder. Vücudun tüm organlarını ele geçirir. Beynin ne kadar otoritesi varsa hepsi yerle bir olur. Artık yönetim kalptedir. İsterse içinizde yangınlar yakar, isterse küçücük midenizde binlerce kelebek uçurur. İsterse korkudan karnınıza ağrılar saplar. Bazen o kadar ileri gider ki elinizi ayağınıza dolaştırır. 'Her şey benim elimde.' diyen beyin susar kalır. kalbin emriyle sürekli 'o'nu düşünür. 
Sevmek...
Sevmek cesaretle birleşince hayat bulur. Sadece dilde olursa değil, tüm yürekte hissedilince anlam bulur. Sevmek uçurur. Hiç bilmediğin, hiç görmediğin; ama huzurun tam da orada olduğu yerlere uçurur. Başkasının kalbine uçurur. Başkasının gözlerine. Başkasının sözlerine. Başkasının her şeyine. Başkası mı dedim ben? Başkası da kim. O zaten sen olur. İki kişi bir olursa gerçekten sevmek olur.
Sevin..
Kendiniz gibi sevin birini. Bunu yaşamadan ölmeyin. Sevmek öğretir çünkü, dalganın sesinin huzurunu, güneş ışığının parlaklığını, şarkıların ritmini, ağaçların yeşilini, dans etmenin keyfini, gülümsemenin en içtenini, yazın, kışın, baharın, her mevsimin güzelliğini, her anın değerini, birinin tam arkanızda hissettiğiniz güvenini, hayat enerjisini anca anca sevmek öğretir. 
Sevin..
Her anın tadını çıkara çıkara, korkmadan cesurca, derin derin nefes alarak, kendini huzura sararak, yeri geldiğinde kendi canını acıtarak hatta kanatarak ,sonuna kadar en derinine kadar sevin. Bazen uzaktan, bazen en yakınından. Bazen ulaşılmaz bir hayal gibi, bazen her gün seninmiş gibi. Bazen sadece fotoğraflarına bakarak, bazen yüzüne dokunarak. Bazen çocukça, bazen tamamen aklı başında. Yeterki sevin. Yanınızda olmasını beklemeden sevin. Sizin olmasını beklemeden sevin. Sevmek elle tutulur, gözler görülür bir şey değil ki. Hissedilen bir şey. O yüzden size gelmesini beklemeyin. O daha gelmeden siz sevin. Öyle bir sevin ki... Hayat bile karşı koyamadan eninde sonunda onu size getirsin. Öyle inanın ki o hayale, gerçeği hayalinden bin kat mutlu etsin...

H....'a

14.02.2017

İyi enerji,kötüyü iter.


Enerji önemli bir konu. Şuan gördüğünüz her şeyi bir arada tutan bir enerji var dengeyi sağlayan bir enerji. Görmezden gelemeyiz. Yok gibi davranamayız. Ama şimdi anlatacağım enerji, insanların enerjisi. 
Çevrenizdeki insanlar nasıl? Hep karamsar ya da üzgün, hep mutsuz, hep şikayetçi, hep sinirli mi? Yoksa hep güler yüzlü, hep pozitif, mutlu, sakin mi? Bunu soruyorum; çünkü onlar ne ise siz de o enerji de olursunuz. Bir yerde okumuştum insan çevresindeki insanların enerjisinin ortalaması enerjiye sahip olurmuş. Yani çevrenizde ne kadar negatif insan varsa siz o kadar negatif, çevreniz de ne kadar pozitif insan varsa o kadar pozitifsiniz. 
İyi enerjili insanlarla olmaya çalışın. Hayata pozitif bakabilen insanlarla. Bir sıkıntısı olduğunda yarın bunun geçebileceğini bilen insanlarla. Hep olumsuz düşünüp 'Her şey kötü.' diyenlerle değil de, 'Yarın bunlar geçecek, sonsuza dek mutsuz olmayacağım, güneş doğacak, kış geçecek, yaz yine gelecek.' diyen insanlarla olun. Çünkü onlar iyi enerjili insanlar. Eğer yapabiliyorsanız kendi enerjinizle diğerlerini yukarı çekmeyi deneyin; ama olmuyorsa zorlamayın. Zorlamanız onları yukarı çekmek yerine, onların enerjisiyle sizi aşağıya çeker. Siz elinizden gelenin fazlasını yapın. Ama olmuyorsa olmuyor demektir. Kendi enerjinize dikkat edin. 
Pozitif olun iyi düşünün iyi olsun. Yüksek enerjili olun, öyle yüksek enerjili olun ki düşük enerjilerden etkilenmeyin. Mutluluğun ilk adımlarından biri bana göre olumsuz olaylarda yıkılmamak, geçeceğini bilmek, geçeceğine inanmak. İyi düşünmek. 
Hayat kötüleri düşünmek için fazla kısa. Siz iyilerin tadını çıkarın bu sürelerde. Kendi kendinizi yükseltin. Unutmayın; her şey sizin elinizde. Hayatınız ellerinizde, düşüncelerinizde, kalbinizde, enerjinizde. Yaşadığınız anların kıymetini bilin. Güzelleştirin. Özelleştirin.
Her an sizi mutlu eden şeyleri düşünün. Sahip olduklarınızı, bunlara sahip olduğunuz için ne kadar şanslı olduğunuzu düşünün. Düşündükçe mutlu olun. Mutlu oldukça şükredin. Şükrettikçe daha da mutlu olacaksınız bana güvenin. 

13.02.2017

Affedin :)


Bazen öyle anlar olur ki 'Ömrüm boyunca bunu unutmayacağım dersiniz.' O kadar kırılır o kadar kızarsınız ki düşündükçe o anı sanki kalbinizde yaşarsınız. O kırgınlık ya da kızgınlık her neyse zaman ilaç olacağına daha da kanatır daha da büyür. Gün geçtikçe sizi kıran insandan nefret eder hale gelirsiniz. Hani 'unutmayacağım' demiştiniz ya. Unutmadınız, haklısınız. Peki ne kazandınız?
Bir kinin, öfkenin, nefretin kime ne yararı olabilir ki? Hiç düşündünüz mü? Karşınızdakinin yaptığını unutmadığınızda daha mı iyi oldunuz? Kalbiniz daha mı az acıdı? Daha mı güçlüydünüz, ona duyduğunuz nefreti her geçen gün hatırlatırken kendinize?  Sahi güçlü olmak için, iyi olmak için, iyileşmek için ona duyduğunuz öfkeden güç almaya ihtiyaç mı duyuyorsunuz yoksa? Kendi kendiniz her şeye yeterken, bir insan istediği her şeyi yapabilecek kabiliyetteyken neden?
Şimdi bu güne kadar kurduğunuz tüm cümleleri tam da şu anda, bunları okurken gözden geçirin. 'Evet. Ne kazandım? Hiç bir şey?' dediğiniz anlar olacak. Peki kızdığınız kişiyi affetme sebebiniz ne? O mu affetmenize izin vermiyor. Böyle bir şey yok. Yaşadığınız hayat, aldığınız kararlar, konuştuğunuz cümleler, ağzınızdan dökülen her şey, beyninizden geçen düşünceler dahil her şey sizin, size ait ve bunları istediğiniz gibi değerlendirirsiniz. Kızgınlığınız geçmemesinin sebebi karşınızdakinin yaptığı şeyin ağırlığı değil. Sizsiniz. Siz 'Unutmayacağım, affetmeyeceğim' dediğiniz için unutmuyor, affetmiyorsunuz. 
Öncelikle şu soruya açıklık getirelim. Affetmemek bir şey kazandırmaz. Tam tersi üstünüze gereksiz bir yük, kalbinize gereksiz bir nefret duygusu yüklenirsiniz. Gün geçtikçe de taşıyamaz hale gelir onu kalbiniz; kendinize zarar verirsiniz. Yaşadığımız duygular bedenimize bir şekilde yansır. Mutluyken ışıl ışıl olan yüzünüz, hiç bitmek tükenmek bilmeyen enerjiniz, Tam tersi öfke gibi duygularla solar, tükenir ve bir gün gelir sağlığınıza öyle etkileri olur ki o zaman 'Neden kendime bunu yaptım?' dersiniz. Bunlara ne gerek var? 
Bugünden itibaren kızgın olduğunuz herkesi birer küçük kağıda yazın. Her biri için tek tek kızgınlıklarınızın sebebini düşünün. Unutmayın son kez düşünüyorsunuz. Bir daha sizi üzen bu anıları düşünmek yok. Sonra hepsini tek tek seni affediyorum diyerek yırtın. Yırtın atın. Üzerinizdeki yükleri, kalbinizdeki tüm kırgınlıkları kendiniz için affedin ve yırtıp atın. Ben bu yöntemi okudum ve anında uyguladım. Çok da faydasını gördüm. Hayatınızda kötü duygulara yer yok. Bunu kendiniz için yapın. Mutlu olabilmek için yapın. Geçmişten kurtulabilmek için , önünüze daha güvenli bakabilmek için yapın. Tüm kızgınlıkları, kırgınlıkları affediyorsunuz; çünkü siz mutlu olmayı hakediyorsunuz. Başkalarının yaptıkları yüzünden ömür boyu bir yük bindirmeyin yüreğinize. Hafifleyin, mutlu olun. Kendiniz için, Affedin.

12.02.2017

Yeniliğe kalbini aç!



Yeniliğe kalbini aç. Eğer küçücük bir eksiklik hissediyorsan bir boşluk var demektir hayatında. Korkma değişmekten. Yenilikten, yenilenmekten korkma. Değişime açık ol, hayatın getirdiği ani yeniliklere hazır ol. Yenilenmeyi, değişmeyi sev. Her geçen gün daha mutlu olursun bu şekilde. 
Dünya çok hızlı, hayat çok hızlı, insanlar hızlı. Böyle bir düzende yenilik yapmadan yerinde sayarak ayakta kalmak neredeyse imkansız. Yeni şeyler dene. hoşlanmak zorunda değilsin. Denedikten sonra hepsinden memnun kalamazsın. Ama bunlar aklında kalmaz, yaşamadıkların üzmez seni. Denemiş olursun. Nasıl bir şey olduğunu deneyimlemiş olursun. Merak ettiğin etmediğin imkanın olan ne varsa dene bir an önce.
Hayat çok kısa. Ne yaptıysan kar sana. Gezmediğin, hiç gitmediğin yerlere git. Hiç tatmadığın tatları tat. Hiç bilmediğin dilleri öğrenmeyi dene. Hiç dinlemediğin müzikleri dene. Hiç giymediğini giy. Yap yapabildiğin ne varsa yap. koşabildiğin kadar yeniliğe koş. Durma olduğun yerde boşa adım sayma ilerle, yenile. İstediğine, daha iyiye, daha güzele anca yenilenerek, yeniyi severek kavuşabilirsin.
Artık şu yeni fobisinden kurtul. Yeni kötü değil. Yeni korkunç değil. Öyle olsaydı doğar mıydı güneş her sabah, başlatır mıydı 'yeni' günü. Ağaçlar 'yeniliğe' hazırlar mıydı kendini döker miydi yapraklarını sonbaharda?
Yarından itibaren değil. Bugünden itibaren. Öncelikle zihninde yeniliğe yer aç, kabullen ve harekete geç. Unutma! Yeni bir seni senden başkası yaratamaz ve kendini yenilemezsen önce, hayatında hiçbir değişikliğe yer açılmaz.