Mandalina Kabuğu Kokusu: 2020-04-12

15.04.2020

Corona Güncesi

Bugün 'evde kal' ımızın bilmem kaçıncı günü. Düşününce sıkılmayı kendime hak görmüyorum. Dışarıda çalışmak zorunda olan bir sürü insan var, sağlık çalışanlarına, gazeteciler, polisler daha bir çok meslek grubu şuan dışarıda ve biz bizim için dışarıda olan insanların sağlığını yok sayamayız. Bu yüzden mecbur değilsek gerçekten evde kalmalıyız. 
Baya şu karantina adetlerinin hepsini uyguladım sanırım. Pasta börekten ekmek yapmaya, spora, yeni hobilere, uzaktan çalışmalara hepsine yeterince doydum. Ama bir an durunca diyorum ki hala yeterince düşünmüyoruz sanırım. Hala yeterince anın tadını çıkarmıyoruz. Başımıza gelen bu olay bile bize kıymet bildirmezse eminim ki hiçbir şey bildirmez. Farkında mısın kocaman hayallerin arasında boğuşurken nasıl da küçücük bir sarılmaya muhtaç bıraktı hayat bizi. Nasıl da özlemini çektiğimiz şeyler bir anda minicik mutluluklardan ibaret oldu. O kadar unutmuştuk ki aslında doğru yaşamayı aralıksız aldığın nefesleri bile nasıl aldığını fark etmiyorken, öyle bir noktaya getirdi ki hayat bizi durup rahat nefes alıp almadığını kontrol eder hale getirdi. Dışarıda yaptığın yürüyüşleri belki sıradan görürken şimdi iki adım atmak için yasak gelmesin diye dua eder hale getirdi. Her gün geçtiğin yolları özletti. Arkadaşlarının kıymetini gösterdi. İki muhabbet edip bol bol kahkaha attığın anları hatırlamanı sağladı. Sosyal mesafe diye bir kavramla öyle bir tokatladı ki bizi şimdi herkes kendinden çok sevdiklerini düşünür onları kendinden bile korur hale geldi. 
Oysa ne kadar hırpalamaya alışmıştık. Her şey bizimdi. Bizden güçlüsü yoktu dünya üzerinde sanki. Gördün mü bak evden kafanı uzatmaya korkar oldun şimdi. Görünmeyen bir şeyin seni bu kadar korkutması ne tuhaf değil mi? Doğru zannettiğimiz her şey yanlıştı. Şimdi doğrularıyla yer değiştirmeye başladı. Dünya bize ait değildi sadece ve onu bu kadar kirletmeye hakkımız yoktu. Sadece kendimizi düşünerek yaşayamazdık bu kadar bencil olmamalıydık. Saygı duymayı öğrenmek için illa ölmekten mi korkmak gerekirdi diye düşünüyorum. Mutlu olmak için illa önce bu kadar sarsılmamız mı gerekliydi mesela?  Dokunduğun şeylerden korkar hale geldin.  Korkmadan dokunma özgürlüğünün bu kadar önemli olduğunu hiç düşünür müydün? Maskesiz çıkamıyorsun dışarı. Bundan önce bir çiçeğin kokusunu içine çektiğin anı doyasıya yaşadın mı hiçbir şeyi düşünmeden sadece o anda kalarak.  İnsan güçlüdür evet ; ama bir o kadar da güçsüz. Çünkü özler. Yapamadığı her şeyi özler, sevdiği her şeyi özler. Bu yüzden belki de şuan tamamen bununla sınav veriyoruz. Özlemekle. 
Belki bundan sonra düşünürüz. Belki bundan sonra yaşadığımız her ana teşekkür ederiz. Her şey geçecek. Bu defa çiçekleri daha çok koklayacağız. Belki yağmurda ıslanmaktan korkmayacağız. Daha güçlü basacağız adım atarken. Yine gözlerimizi kısıp güneşe bakacağız. Yazın sıcaktan , kışın soğuktan şikayet etmeyi bırakıp. Sıcağı da soğuğu da doyasıya sevmeyi öğreneceğiz.  Yine kuşların kanat çırpışına, kelebeğin renk cümbüşüne, gökkuşağının sonsuzluğuna hayran kalacağız. Bu defa durup nefesimizi dinlemeye tüm koşturmanın içerisinde bile unutmayacağız. Çimlere korkmadan uzanıp hayaller kuracağız. Deniz kenarında oturup dalga seslerini dinleyeceğiz. Hep geçtiğimiz parktan bu defa daha coşkulu geçeceğiz. Sesimize aldırmadan şarkı söyleyip, şaşkın bakan gözlere aldırmadan dans edeceğiz. İçimizden gelen ne varsa yaşayacağız. İnsanların eleştirilerini artık umursamamayı öğreneceğiz. Doğru bildiğimiz her şeyi yapmaya daha da kararlı olacağız. Kısaca artık hayatın hakkını vererek yaşayacağız. Her şey bittiğinde ben de söz veriyorum kendime ruhumun kanatlarını hayatın rüzgarına açacağım...