Mandalina Kabuğu Kokusu: 2017

30.12.2017

2018 'e not

Belki çok mutlu olduğun, belki işlerinin çoğunun ters gittiği, belki en özel anlarını yaşadığın belki de kendini sürekli şanssız hissettiğin bir yıldı 2017 ve bitti. Zaman tuhaf bir şey aslında. Ruh haline göre değişiyor. Kimi zaman günler yetmezken kimi zaman da dakikalar geçmiyor. Hayat öyle koşuşturmacalı bir yer ki belki de unutulmaması gereken tek şeyi bir an bile düşünmeyecek hale geliyoruz. Zamanı geri alamayız. Bir önceki kelimeyi yazdığım ana bir daha dönemem ya da geçen gün o çok güldüğüm ana... Mutlu olduğum herhangi bir ana geri dönemem, mutsuz olduğum ana da.. 
1 saniye öncesi bile şu ana göre geçmişte kaldı ve geçmiş belki de gidemeyeceğin tek yerdir. Bu yüzden artık geçmişte kalma.  Hataların mı vardı? Düşün, çıkarman gereken sonucu çıkar ve unut. Geri dönerek düzeltemezsin zaman akar gider asla tutamazsın. 
Geçmişi sayfaları dolu bir defter gibi düşünme zamanı artık. Oraya yeni bir yazı yazamazsın, yazdıklarını silmeye kalksan bile izi kalır yapamazsın. 
2018 tertemiz, boş sayfalarla dolu bir defter. İçerisine ne yazacağına sen karar vereceksin. Güzel anılar, başarılar, deneyimler hepsi seninle olacak belki... Yeterki zamanını iyi değerlendir. Bir daha hiç bir ana dönemeyeceğini bilerek çıkar tadını. 
2018 için planlar yap ve hayaller kur. İster büyük, ister küçük hayallerin sınırsızdır ve sadece sana aittir. İstediğin gibi yönetebilirsin. Hiçbir şeyin hayallerini sınırlamasına izin verme.
Yeni bir defter edin. Buna kurduğun hayalleri, planları yaz. Yeni yılda kendinle ilgili yeni şeyler düşün ve not al. 
Yeni bir yıl geldi. Belki de yenilenme vakti gelmiştir. Al kendini karşına ve dürüstçe konuş kendinle. Sen kimsin? Gerçekten olduğun kişi misin? Olmak istediğin kişi ile olduğun kişi arasındaki farklar ne? Gerçekten dürüst müsün kendine. Ben buyum ve gerçekten de bu olduğum için mutluyum diyebiliyor musun? Hepimiz birbirimizden çok farklıyız ve asla mükemmel olamayız. Her birimizin o kadar güzel kusurları var ki. İşte bizi birbirimizden ayıran da bu. Kendini karşına al ve kendin olduğun için gurur duy. Kendinle mutlu ol. Önce kendini sev. Kendini sevmeyen hiç bir şeyi sevemez. 
Yeni bir yılla yeni sayfalarla temizle kendini. Kendine söz ver. Kötü düşüncelerden arınacağına söz ver. Kötü düşünceler insanın kendine yapabileceği en büyük kötülüktür. İyi bakmayı dene ve öğren. Ne kadar karamsar olursan ol. Bunu öğrenmek zorundasın; çünkü bizim gibi hayat da mükemmel değil. Mutlaka kötü giden şeyler olacak. Boşver olsun da zaten. Olmazsa geliştiremezsin kendini, güçlenemezsin, öğrenemezsin, devam edemezsin. Zorluklar arttıkça ve sen bunları aştıkça, önüne çıkan engeller git gide küçülür ve görünmez olur. İnan buna. Kendine söz ver ve iyi düşün. 
Sadece kendin değil aslında. Herkes için iyi düşünmek zorundasın; çünkü hayat döndürür, dolaştırır tüm düşüncelerini önüne koyar, görmek istemezsen kafanı çevirirsen de aklından geçen iyiyi de kötüyü de öyle bir serpiştirir ki hayat satırlarının aralarına, yaşamak zorunda kalırsın. İyi düşünen insan, herkes için, iyi yaşayan insandır unutma bunu.  Ne yaşarsan yaşa ve sorumlusu kim olursa olsun sakın kötülük geçirip kirletme kalbini. Çünkü düşüncelerinin de sorumlusu sensin. Hem diyorum ya hayat herkese düşüncelerinin ve davranışlarının karşılığını verir sen kalbini temiz tut.
Yeni bir yıl geldi. İyi şeyler yap bu yıl. Güzel alışkanlıklar edin. Oku bol bol. Bilgilen, yeni şeyler öğren. Hareket et. Yürü, koş, spor yap ama durma. Gez fırsatını buldukça, yeni yerler keşfet, yeni tatlar dene. Çalış, çok çalış, başarı kendi kendine gelmez asla. Sev, sevgiden daha güzel bir duygu tanıyamayacaksın. Tüm güzel duyguların anahtarı sevmek.  
Müzik dinle, dans et, içinden geçeni özgürce yap kimseye aldırma, hep diyorum ya yapabilirsen uç. Eleştiriler, tuhaf bakan gözler her zaman olur. Onları ne kadar umursayacağını sen seçersin. Uçmayı bilmeyen, bilmemek önemli değil de, ruhlarına kanat takıp da uçmayı göze alamayan o kadar çok insan var ki. Doğal olarak sen, ben  uçunca nasıl uçtun demek yerine ne gerek var derler. Yaptığının mucize olduğunu görmezler de yere indirmeye çalışırlar. İnme! Sen mucizesin. Mucize olarak yaşa. Kahkahalarla gül kocaman. 2018 hepimizin yılı olsun. Mucizeler hayatına dolsun. Kanatların uçsuz bucaksız olsun. 

23.11.2017

Hayal Kurmaktan Korkma

Hayal kurmak bu kadar muhteşem bir şey iken, ben hayal kurmaktan gurur duyarım mesela. ' Sen de fazla hayalperestsin' diyenlere en güzel cevabım, bir zamanlar kurduğum hayalleri tek tek yaşıyorum demem olurdu herhalde. 
Ben hiç bir yaşımda korkmadım hayal kurmaktan, yıkılabilir tabi ki bazen hayaller ama yıkılacak diye korkup vazgeçersem bir gün gerçekleşme ihtimalinden de vazgeçmiş olurum.  Hayal kurulmalı ve o hayallerin peşinden gidilmeli, bunu öğrendim artık. 
Hayal kuranları sanki tuhaf bir şey yapıyormuş gibi eleştirenler hayal kuramayan insanlardır. Sahi hayal kuramayan insan var mıdır? Hiç hayali olmayan? Bence yoktur. Ama şöyle bir şey vardır; kurulmuş bir sürü hayali yıkılmış insan artık hayal kurmaktan kendini alıkoyar. Zanneder ki kurduğu her hayal sadece suya düşmek için var. Hiç biri gerçekleşmedi bundan sonra da gerçekleşmez. Bu yüzden hayal kurmak saçmalıktır ve kuranlar sadece kendini kandırır. Yok mu çevrende böyle biri. Hayalleri alınmış, çalınmış, suya düşürülmüş biri? Belki de onlarca vardır bir bak etrafına, hayal kurmaya karşı duvarları olan biri. 
Aslında hayaller ne zaman gerçekleşmeye başlar biliyor musun? Hayatın seni denemelerinden sonra... Hani yukarıda bahsettiğim hiçbiri gerçekleşmedi bundan sonra da gerçekleşmez ruh hali var ya işte tam o noktada. Tüm hayallerin yıkılsa bile durmadan hayal kurduğun noktada başlar gerçekleşmeye... Vazgeçmediğin, mücadeleye devam ettiğin anda başlar. Yani kurman gereken cümle şu: ' Hiçbiri gerçekleşmedi ama yenilerini kurmaya devam edeceğim.' bu noktadan sonra gerçek olmak için uğraşmayacak hayal tanımıyorum ben. 
İnsanız biz insan. Hayallerimiz kadar yaşarız tüm dünyayı. Başkalarının senin hayallerin üzerinde yorum yapmasına bile izin verme. Hele onların yaptığı yorumlarla inancının düşmesine sakın! Kime ne ya senin hayallerinden. Hayat senin, hayaller senin, istersen uçsuz bucaksız hayaller kurarsın kimseyi de ilgilendirmez. Sen devam et...
Bu yazımda da bunu unutma! Hayallerin yaşatır seni, hayallerin var eder, yürüdüğün yolların zorluklarını anca hayallerinin motivasyonu ile aşabilirsin, hayallerin yürütür, hayallerin koşmana yardım eder, düşersen hayallerin kaldırır, yorulsan bile hayallerinin peşinden koşmalısın. Hayallerin; senin, sadece senin. Şimdi git ve onları istediğin gibi şekillendir. Bu arada hayal kurmak saçmalık diyenlere tek cevabın olsun, ağız dolusu ve gururla söylenebilecek tek cümle: İTİRAF EDİYORUM; BEN HAYAL KURMAKTAN KORKMUYORUM.

19.11.2017

Başarısızlık Korkusu

Korkular hedeflerin önündeki en büyük engeldir. Ne yazık ki hepimizin korkuları var. Belirsizlikten, yenilikten, alışılmış düzeni değiştirmekten, adım atmaktan, attığı adımların sonuçlarından vb. korkular yüzünden aslında yüksek olan potansiyelimizi yansıtamıyoruz kimi zaman. Belki çok severek yapacağımız çoğu şeyi korkularımız yüzünden erteliyoruz ya da hiç yapamıyoruz. 
Korkular çok fazla ama içlerinde sanırım en çok önümüze geçen; başarısızlıktan korkmak...
Anlamadığımız en önemli konulardan biri bu. Yıkılamayan başarısızlık tabusu. İnsanız ve her attığımız adımın mucizevi bir şekilde harika sonuçlar çıkarmasını bekleyemeyiz. Yanlışlar düşünceler, hatalı adımlar, verilmemesi gereken fakat verilen kararlar hayatımızın her dönemi ve durumu için geçerli. Hata yapmaktan başarısız olmaktan korkmak demek, yürümek istediğiniz yola girememek, varmak istediğiniz hedefe hiç yaklaşamamak demektir. Gerçekten böyle olmasını mı istersin? 
Cesaret gösterebilsen belki seni çok mutlu edecek deneyimler kazanacaksın, belki tahmin ettiğin gibi başarısızı olmayacaksın, belki de o ilk adımı attığında gerisi gelecek ne dersin? Hem daha da önemlisi var başarısız olsan da kabul ediyorum bir şeyler kaybedebilirsin peki ya kazandıkların. Malesef her şeyin olumsuz tarafını görmeye o kadar alışmışız ki. Bu da bana şunu kattı diyenimiz yok. Örnek veriyorum işimiz olmasa işimizin olmadığından , olsa yoğunluktan, yorgunluktan şikayet ederiz. Memnun edilmesi zor canlılarız. Bu yüzden aldığımız sonuçlardan olumluları çekmemiz de zor oluyor. Hatta bazen imkansız. Hep şikayet sistemiyle çalışmaya alıştığı için ruhumuz,  kazandığımız tecrübelere bir teşekkür ya da tebessüm etmeyi çoktan unuttuk.
Oysa her durumun, her sonucun, kararın, adımın kötü yanları olması hiç iyi yanı olmadığı anlamana gelmez. Bir bebek düşünün ki belki sıcak bir şeye dokunmadan onun zararlı olduğunu anlamaz, önce elini bir yakar ki bir daha yaklaşmamayı öğrenir. Tecrübeler de böyledir. Başarısız ola ola başarı elde edilir. Kim hiç zorluk çekmeden, umutsuzluğa kapılmadan başarılı olmuş ki? Başarısızlık bize atmamamız gereken adımları öğretir, tecrübe kazandırır. Başarısızlık başarıya hazırlıktır belki de. Yeterki korkma. Cesaretli ol ve istediğin şeyler için adım at. Olmazsa tekrar dene. Bir daha. Gerekirse bir daha; çünkü hayat mutlaka bir gün karşılığını verir. Sen sadece korkma...

18.11.2017

Günlük olaylar sadece bir günlüktür

Günlük olayların seni kötü etkilemesine izin verme. Adı üstünde günlük... Yarın güneş doğduğunda yeni bir gün başlayacak. Bugün kendini kötü hissetmene sebep olan her neyse yarın bu kadar kötü hissettirmeyecek. Güneş doğduğunda tekrar, her şey hafifler. Önemli olan güneşin doğduğunu görebilmek.
En önemli ayrıntı nefes alabiliyor olman iken, nasıl da geçici konular bu kadar takılıyorsun. Bir düşün; bugün ne sinirlendirdi seni, ne üzdü bugün? Bugününden gülümsemeni çalan her neyse ne kadar kadar önemliydi ki hayatında. Ne kadar kötü geçti günün, nasıl da ters gitti her şey... Gitmen gereken yere geç kaldın, belki araban bozuldu, sunum yapacağın gün sesin kısıldı, sınavın berbat geçti, toplantın kötüydü, arkadaşlarına, ailene kızdın, bir sürü işin var yetiştiremedin, tüm aksilikler seni buldu. Cidden nasıl da kötü bir gündü...
Kabul et ki çok da olumlu bir insan değilsin. Belki de yarın bunların hiç biri aklında olmayacak fakat sen bu gelip geçici sıkıntılar için tüm gününü kötü geçirdin. Çünkü gereğinden fazla düşündün onların üzerine. Belki de bir kere bile geçirmedin aklından bugünün biteceğini, yarının farklı olacağını, her şeyin anlık olduğunu, bu yüzden her anının hayatında önemli yeri olduğunu, her anının kıymetini bilmen gerektiğini belki de hiç düşünmedin. Biliyor musun? Gününe çok yazık ettin. Sadece o anları kötü geçirdiğinle kaldın sen. Kimseye bir yararı olmadı.
Oysa hep derim hayat fazla kısa ve sadece gülümsemeye vakit var. Olumsuzluklar olmak zorunda onlar olmazsa gülümsediğin anların kıymetini anlayamazsın. Ama önemli olan hayatta gelen her şeyi güzel karşıla. Bol bol gülümse. Gülümsemenin mucizelerini yaşa. Kendini hayata bırak ve gerçekten anı yaşa.
Hayatta her şey var. Yeterki kendi hayat hikayeni kendin yaz. Yaşadıkların, hayallerin, yürümek istediğin yollar kendi kararlarına bağlı olsun başka bir şeye değil. Hayat sana verilmiş bomboş bir sayfa ve nelerle dolduracağını sen seçebilirsin. Kendi hayatın senin ellerinde unutma. Harekete geç. Ve günlük olumsuzluklar seni etkilemesin, üzmesin, yıpratmasın. Kocaman gülümse. Ve sadece istediklerine odaklanıp durmadan yürü...

13.11.2017

Farkında mısın?


Bilmem farkında mısın? Ömür kıt bir kaynak her geçen dakika biraz daha eksiliyor. Buna karşılık mutluluk çok yakınımızda fakat her birimiz hipermetrop olmuşuz. Başkalarının hayatlarına özenip o hayatların içine girme çabası hayat gayesi olmaya başladı insanların. Sonucunda da kendi hayatına sahip çıkamayıp başkalarının hayallerinde kiracı olarak dolaşan insanlar...
Oysa ne kadar da kolaylaştırabiliriz her şeyi, tıpkı şuan çok fazla zorlaştırdığımız gibi. Ne zaman bu kadar karardı ki gözlerimiz yardım ettiğimiz birinin dudaklarındaki minicik kıvrımla oluşan gülümsemeyi göremez olduk? Ne zaman küçücük bir çocuğun keşfetme çabasıyla bir şeylere dokunan minicik elleri içimizi kıpır kıpır etmez oldu? Ne zaman şaşırdığımız şeyler yağmurun hızlı yağması, bembeyaz karın her yeri kaplaması değil de başkalarının hayatları oldu? Sahi ne zaman unuttuk biz kendimiz olmayı...
Mutlu olduğumuz şey başkalarının aşkları, güldüğümüz şey başkalarının hayatları, sevdiğimiz şey başkalarını aldıkları, gezdikleri, yedikleri. Özendiğimiz istediğimiz şey başkalarının hayatları. Hemde sadece kare kare gördüğümüz fotoğraflar, bir ton düzenlemeyle çekilmiş doğallıktan uzak videolar, belki abartılarak anlatılan başarılar, mutluluklar sayesinde. 
Bilmem farkında mısın ama belki de izlediğin, gördüğün, istediğin şey gerçek bile değil. Gerçek olsa bile farkına var artık SANA AİT DEĞİL. Senin mutlu olman gereken şeyler bunlar değil. Sen bu değilsin, doğan bu değil, doğduğunda da bu değildin zaten. Doğduğunda kötüyü bilmezsin, kıskanmayı, üzmeyi, kırmayı, büyük şeyler istemeyi... Doğduğunda bunlar yok bünyende. Zaman , yaşananlar, çevre ve insanlar bunları tek tek işlerler aklına. Sonra sende bir ömrünü kira bedeli olarak verir kendini unutur gidersin.
Bilmem farkında mısın? Hayat çok kısa hele de başkası olmak için. Kendi hayallerini kur kendi hayallerin benzersiz şeyler emin ol. Onlar gerçekleştirmek için çalış. Kendi mutluluklarını bul. Dikkatli bak çok yakınındalar. Hayatındaki insanlarda, yürüdüğün yollarda, attığın adımlarda... Mutluluk kendi hayatını özgürce yaşamakta. Mutluluk içinden geleni yapmakta, kendin olmakta. Aldığın nefeste, içini ısıtan güneşte, kalbini çarptıran melodilerde... 
Bilmem farkında mısın? Mutluluk kalbinde...

31.10.2017

Mutluluk



Bakış açısı çok önemli. Hani şu bardağın dolu tarafını görme meselesi...
"Ne o bardağın dolu tarafı? Kötü gidiyorsa her şey zaten umurunda mi olur bardağın o dolu tarafı? Hep yalan bu iyimserlik işleri. Hele bir başına benim yaşadığım gelsin bakalım sen öyle davranabiliyor musun? Öyle karşıdan konuşmak kolay." bu tarz milyon tane cümleyi aklından geçirmen bittiyse yazının sakince okuman gereken kısmına geçelim. 
İyimserlik olayı yalan mı bilmem ama kötümserlik olayının hayatta yapılabilecek en kolay şeylerden biri olduğundan eminim. Hayatın doğal akışında olumsuz olaylar olmak zorunda. Eğer olmazsa olumlu giden hiçbir şey seni mutlu edemez. Bunu algıladığın zaman başına gelen şeylere daha olgun bakabilirsin. Başıma bu geldi, şu geldiler yerine belki bir gün sakince 'İyi de neden geldi?' diyebilirsin. Bunu sitem olarak 'Neden ben nedennn?' şeklinde değil, gerçekten nedenini düşünmek için sorduğunda kendine olaylara bakış açın değişmeye başlar. Çünkü aslında sadece sen değil herkesin başına bir şeyler geliyor. Mesele gelmesi değil bunlarla başa çıkabilme kabiliyetin. 
Ruh hali olarak durumlara verdiğin tepkiler, sonunda bulabileceğin çözümlerin temelini oluşturur. Bir düşün; çok öfkelendiğin anda hiç aniden düşündüğünü yaptığın, aklından geçeni söylediğin bir an olmadı mı ya da tam tersi çok fazla mutlu olduğunda aldığın bir karar? Bunların sonunda pişman olduğun olmadı mı hiç? Duygular çok fazla önemli ama ciddi kararlar alırken ve özellikle hayatımızın kriz anlarında duygularımızı sabit değerlerde tutmamızda fayda var. Çünkü çok uç noktalarda yaşanan duygular mantıklı ve sakince alınması gereken kararları bazen gölgeleyebiliyor. Sakin düşünmek her zaman olaylara daha faydalı çözümler getirmemizi sağlıyor.
Olay şu ki başına gelen ne ise sonunda nefes alabiliyorsan hala; çözüm vardır. Yaşam varsa mutlaka çözüm vardır. Kötü şeyler sonsuz değildir. Mutlaka biter. Seni hiç bir durumun sağlığını etkileyecek kadar sarsmasına izin verme. Çözümleri bulmak için en kıymetli şey sağlığın. O varsa yapabilecek gücün var. Sakinleş, derin bir nefes al, her şeyin geçeceğine inan, bazen zor biliyorum ama gülümse. 
Doğa bizimle her şey hakkında konuşur. Bak yukarıdaki fotoğrafa ne görüyorsun? Bulut mu? Hayatında bakış açını değiştirmezsen hep bulutları görürsün. Zor olanı başar. Zor olan; kocamannn bulutların arasında kalmış küçücük mavilikten sonsuz gökyüzünü görebilmektir. Gelip geçici bulutların hayatının gökyüzünü gölgelemesine izin verme. Çünkü bulutlar geçici gökyüzü hep orada. Olumsuzluklar misafir hayat hep seninle. Mutluluk sonsuz gökyüzünde, mutluluk sende...

12.09.2017

Başarmak İçin Küçük Maddeler



Her birimiz farklıyız, her birimiz özeliz ve her birimizin içinde tahminimizden çok daha büyük bir enerji ve potansiyel var. Başarmak için her donanıma sahip olarak gönderilmişiz ama maalesef halen başaramayacağımızı düşünüyoruz. Neden?
Hayatımızı değiştirecek, şekillendirecek en büyük etken ne? Tanıdıklar, arkadaşlar, aile?
Hayatını değiştirecek tek etken sensin. İstersen olur. İstersen yaparsın. 'Gerçekten' istersen önündeki engelleri gayet de aşarsın. Bir kaç şeye dikkat et sadece.
  • Öncelikle çok duyduğun maddeyle başlayalım: İNAN. Evet bu madde belki lise yıllarında, hatta ilkokul sıralarında bile söylenmiştir. ' Sen yaparsın, başaracağına inan, inanmak başarmanın yarısıdır vb.' Şu an bunu okurken bile eminim ki bunu bende biliyorum diyenler var. Bilmen güzel. Güzel de o zaman neden hala başaramayacağını söyleyen bir yanın var? Neden susturamadın o sesi. Tek cevabı var. Yeterince güvenmemişsin, inanmamışsın kendine. Bu madde neden birinci sırada biliyor musun? Çünkü ne yazık ki hepimiz için en zoru bu: Kendi kendini inandırmak. Kendi kendini kendine inandırmak. Negatif her zaman pozitiften daha baskın gelir; çünkü negatife inanmak kolaydır. Düşünsene o kadar güzel ilerlerken her şey, tam da inanmışken kendine. Evet ben yaparım deyip kararlı bir şekilde yolunda ilerlerken. Bir anda ortaya çıkıveren o ses. Yapmak istediğin şeyin zor taraflarını bir anda tüm korkutuculuğuyla önünüze seren o ses. Kabul et bazen hevesini kırmış hatta bazen seni yolundan alıkoymuş bile olabilir. Bu yüzden başarmak için öncelikle inanman ve inanman için de o sesi duymayı bırakman lazım. O ne derse desin sen o yoldan dönmeyip, onun sana pes ettirmesine izin vermeyip, kararlılıkla yürürsen başarırsın. Bu yüzden tüm rakipleri unut; çünkü insanın en zorlu rakibi kendisidir. Kendi iç sesi ve kendi bütünü. Şimdi kendini yenme ve asıl potansiyeline inanma zamanı.
  • TEKRAR TEKRAR DENE. Başarı öyle yaptım oldu demek kadar basit değildir. Çalışmak, uğraşmak hatta bazen yanılmak, yanlış yapmak gerekir. Yanlışlar deneyimleri, deneyimler de öğrenmeyi sağlar. İlk yanlışında ya da ilk başarısızlığında tüm her şeyi bırakıp tekrar denemezsen kaybedersin. Başarı senden kaçar; çünkü o senin ne kadar istediğini merak eder ve seni sınar. Yorulduğunda dahi mücadele etmeni bekler ve inancını kaybetmemeni. Başarılı kişileri araştırdın mı hiç? Başarı hikayeleri okudun mu? Okumadıysan da oku mutlaka. Göreceğin ilk şey başarısızlıklarıdır. Göreceğin ikinci şey başarısızlığa rağmen pes etmemeleridir. Ders alıp yola devam etmişler ve inançlarını kaybetmemişler. Göreceğin üçüncü şey ise nihayet başarılarıdır. Kısacası denemelerinin istediğin sonuca ulaşmaması seni yıldırmamalı sen yola gereken deneyimlerini kazanıp devam etmelisin. Hatta emin ol gün gelir o kötü dediğin deneyimlere şükredersin seni başarıya ulaştırdıkları için.
  • FIRSATLARI DEĞERLENDİRMEYİ BİL. Fırsatlar hiç beklemediğimiz anda karşımıza çıkar. Bazen gerçekten bunları iyi kullanır bazen de yaşadığımız kararsızlıklar sonucu kaçırırız. Bu noktada karşına bir fırsat çıktığını düşündüğünde bunu bir işaret olarak algıla. Hayat çalışmaların, inancın ve denemelerin karşılığında sana cevap veriyordur belki de. Yolunda daha güçlü adımlar atman için seni cesaretlendirmek istiyordur. Bunları görmeyi bil ve iyi değerlendir. .
  • GÜVENDİĞİN SINIRLARDAN ÇIKMAYA KORKMA. Hepimiz kendimize güvenlik sınırları çiziyoruz. O alıştığımız, bildiğimiz, rahat ettiğimiz yerden bir türlü çıkamıyoruz. Düşüncesi bile korkutuyor bazen. Aslında bu başlı başına uzun bir konu. Benim önerim birazcık rahatını boz ve dışardaki hayatın nasıl aktığına bak. Belki de başarmak için kendine çizdiğin sınırların dışına çıkman gerekiyordur.
  • HAYAL KUR. Benim en sevdiğim madde. Hayal kur. Çünkü bugünün gerçekleri dün belki de sadece kurduğun hayallerdi. Bu durumda geleceğini bugün kurduğun hayaller belirler. hayal kur ve bu hayalleri ciddiye al; Çünkü hayat senin kurduğun hayalleri fazla ciddiye alır ve gerçekleştirmeye çalışır. Gerçekten neyi istediğine karar ver ve hayalini kur. Unutma! Hayallerinin sınırı yoktur, istediğin kadar büyük hayaller kurabilirsin. Sen özgür birisin. Hayallerinde özgür olmalı. İnsanların olumsuz düşünceleri hayalleriniz düşürmesin. Çünkü kendi hayatının tek gerçeği sensin. Başta da dediğim gibi sen istersen olur.
  • EN ÖNEMLİSİ ŞÜKRET. Şükür ve teşekkür insanı çoğaltır. Düne, bugüne, yarına; güneşe, buluta, yağmura; hayatın her anına şükret. Gerçekleşen her olay senin hayrına. Pişmanlık duyma. Teşekkür et ve gülümse.


5.09.2017

Başarı ama kime göre başarı?



Gerçekten başarılı mısın ya da başarısız?

Temel soru bu gibi gözüküyor ama; asıl sorun bu sorunun cevaplarında. Özellikle bu yazıyı yazmak için biraz araştırdım ve rastgele çevremdeki insanlara yönelttim bu soruyu. Aldığım cevaplar ilginç bir o kadar da düşündürücüydü. Hayatlarını biraz sorgulattım; ama zaten bazıları için sorgulama zamanı çoktan gelmişti.:) Hepsine bir kez daha teşekkürler. Haydi başlayalım.
Öncelikle aslında sorunun cevabı basit. Başarılıyım ya da başarısızım.- Tabii kendinle yüzleşip, dürüst olup, objektif cevap verme boyutunu şuan için geçiyorum.- Mesele ilk cevaptan sonra başlıyor. Tamam başarılısın/başarısızsın da KİME GÖRE?
İştee asıl durup düşünülen nokta burasıydı. Örnek cevaplar:
1) 'Şu kadar para kazanıyorum, şu kadar evim, arabam, malım, mülküm var. Yerim de olmak isteyen bir çok insan var. Demek ki başarılıyım.'
2) 'Herkesin hayali olan bir bölümü kazandım tabii ki başarılıyım.'
3) ' Ailem yaptığım işten memnun değil, sürekli eleştiriliyorum,  başarısızım.' vb.

Daha böyle uzayıp giden cevaplar serisi. Okuduğunuzda siz ne çıkardınız biliyorum ama ben üzüldüm; çünkü buradan çıkarttığım sonuç şu.'Kime göre?' sorusunun cevabı hep 'BAŞKALARINA GÖRE'...
Bize ait olan hayatın başarı ölçütü başkalarının sahip olmak istedikleri, başkalarının hayalleri ise üzgünüm ama o hayat bize ait olmaktan çıkmıştır.Başkalarının hayalleriyle kiralık bir hayat yaşamayı bırakın. Kendi hayalleriniz, hedefleriniz dolayısıyla kendi hayatınız olsun.
Hayat size ait bu durumda hedef ve hayaller de size ait olmalı. Hedefin yüksek ücretler karşılığı çalışmaksa, başkaları tarafından özenilen bir hayatsa sadece ve çalışıyorsan, geri kalan hiçbir şart umurunda değilse evet başarılsın; ama işinde mutlu değilsen, daha az kazanayım mutlu olayım diyorsan başarısızsın. Çünkü hayal ettiğin başka, yaşadığın bambaşka.Başkasının hayallerinde savruluyorsun sen. Aynı şekilde hayalin başka bölümken, sırf ailen istediği için seçtiğin ve kazandığın belki daha yüksek puanlı bir bölüm maalesef başarısızlıktır; çünkü belki de ömür boyu hiç istemediğin bir işi yapıp, ömür boyu pişmanlık duyup, mutsuz olacaksın ya da tam tersi sevdiğin , mutlu olduğun bir şeyi yapıyorsan isterse herkes eleştirsin kimseye bir zararın da dokunmuyorsa boş ver tüm dünyayı sen başarılısın.
Demem o ki mutsuzluğun olduğu yerden başarı kaçar. İlk hedef mutluluk olmalı. İlk hedef hayaller olmalı. Kendi hayalleriniz... Size ne başkalarından. Onların istekleri sizi mutlu etmiyorsa size ne? Kendi hayatınıza kendi hayallerinizle temel kurun. Kime göre sorusunun cevabı bana göre, benim hayallerime göre olmadığı sürece tüm dünya size özensin yine de tam anlamıyla başarılı sayılmazsınız...
Kendinize ait hayalleri yaşadığınız bol başarılı bir hayat geçirmeniz dileğiyle.:)

9.03.2017

Sessizlik de dinlenmeli bazen

Bazen huzuru deniz sesinde, bazen yaprak hışırtısında, bazen ise rüzgarın uğultusunda ya da yağmur damlalarının cama vurmasında arıyoruz.Öyle zamanlar oluyor ki nefes alamıyoruz. İnsanız, duygularımız var ve doğal olarak her gün aynı ruh halinde olmamız imkansız. Bazen duygusal, bazen enerjik, bazen aşırı mutlu, bazen de huzursuz, üzgün, sinirli olabiliyoruz. İşte o huzursuz zamanlarda, ruh halimizi iyileştirecek bir şeylere ihtiyaç duyuyoruz.
Durgun, sessiz bir zamanınızda neler yaparsınız? Kimi ruh haline uygun müzikler dinler, kimi de tam tersini yapıp daha hareketli dinler ve o anki ruh halini bastırır. Kimi koşar, kimi susar, kimi ağlar ama herkes mutlaka bir şey yapar; çünkü huzursuz zamanlarda arayış daha da artar. 
Arkadaşlar iyi ilaçtır aslında böyle zamanlara. Onlarla gülebilir , dertleşebilir, tüm ruh halinizi değiştirip deli gibi eğlenebilirsiniz. Kendinizi dışarıya atar, mis gibi havayı solur biraz önceki halinize güler geçersiniz. Bu yöntem çoğu zaman işe yarar, zaten genellikle de bunu tercih ederiz; fakat bazen bu yöntem sadece onların yanındayken faydalı olur ve ayrıldığınızda yalnız kaldığınızda tekrar sıkıldığınız konu uykudan uyanmışçasına sarar sizi.
Sıkıldığımız şeylerin aslında genellikle üstünü örteriz, geçiştiririz ve bunu doğru olduğuna, iyi olduğumuza inanırız; Çünkü bu daha kolaydır. Düşünmekten kaçınır kendimizi avutacak bir şeyler mutlaka buluruz. Ama bazı durumlarda bu yanlıştır. Yani eğer bir sorun varsa ve bu sorunu bizim çözmemiz gerekiyorsa zamanında bunu düşünmemek, çözüm üretmemek , konunun kendi kendine büyümesine yol açar. 
Şimdi çözüm bulmanız gereken konuları düşünün. Çözüm bulacağınıza inanın ve kendinize tamamen güvenin; çünkü nefes aldığınız sürece her şeyi gerçekleştirebilecek güce sahipsiniz. Daha sonra etraftaki tüm sesleri kesin. Televizyon, telefon, dikkatinizi dağıtabilecek her şey sizden uzak olsun. Sadece siz olun o anda. Siz ve derin derin aldığınız nefesler. Evet derin nefesler. Nefes almak çoğu şeye atılacak adımdır. Nefesi doğru almak bedeninizi rahatlatır, sonra zihninizi yani bütünüyle sizi rahatlatır. Rahatladıkça daha mantıklı düşünebilirsiniz. daha objektif olabilirsiniz durumlar karşısında ve daha gerçekçi çözümler üretebilirsiniz onlara. En azından bir yol olduğunu fark edersiniz. Hayatta olduğunuz sürece mutlaka bir yol vardır. Nefes aldıkça bunu özümsersiniz.
Sadece sesler huzur vermez hayatta, sadece var olan sesler dinlenmez, bazen sessizliğin de bir hissi vardır, sessizlik de dinlenebilir, sessizlik bazen her şeyden daha fazla huzurdur, her şeyden daha fazla çözüm getirir. Bazen susun, susturun her şeyi. Bakalım sessizlikle size ne sürprizler gelecek?

6.03.2017

Kalbin huzuru için biraz empati


Biri sizden fikir aldığında ya da birine kızdığınızda, güldüğünüzde, eleştirdiğinizde veya doğru bulduğunuzda hiç onun gözünden baktınız mı hayata? Yaptığı davranışı, ağzından dökülen kelimeleri hiç bir de onun şartlarıyla düşündünüz mü?
Örneğin; küçük bir çocuğun hor görmeden önce neden size yanaştığınız düşündünüz mü? Ya da şımarık demeden önce? Hiç onun gözünden baktınız mı hayata? Belki de açtı sizden gelebilecek herhangi bir şeye. Belki gerçekten yemeğe, belki de birazcık sevgiye, sevilmeye? 
İnsanlar otomatik çalışıyor günümüzde. 
Tabi teknoloji ilerledi ya artık. Bizdeki etkisi de pek küçük değil. Direk çalışıyoruz artık. Bazı ön yargılarımız var ki düşman başına. Bir durum karşısında Duygular daha aktifleşemeden hop ön yargılar onları susturuyor. Bu böyleyse kesin şudur gibi tabularımız var yıkmak ne mümkün. 
Biri hakkında kötü bir şey mi duyduk kesin yapmıştır kesin. Peki kötü ne? Senin kötünle onun kötüsü bir mi? Onun yaşadıklarını yaşadın mı? Yaşasaydın, onun gibi davranacaktın belki. Nedir bu dilin kendine güveni?
Hayat bir karma. Yaşattıklarımız, konuştuklarımız, düşüncelerimiz; ileride yaşayacağımız hayatın yapı taşları. Kim inanır kim inanmaz bilemem ama eskiler çoğu konuda haklıymış ki o kadar atasözü gelmiş günümüze. "Gülme komşuna, gelir başına." tanıdınız mı bu atasözünü? İşte hep bunu tutun aklınızın bir kenarında. Böylece dikkat edersiniz başkalarına karşı.
Hayat döner dolaşır bir yerlerden bulur çıkarır karşınıza size ait olan sözleri, kırdıklarınızı, yanlışlarınızı. Hepimiz insanız ve gerçekten yaptığımız hatalarla güzeliz. Onlar bizi olgunlaştıran, güzelleştiren. Bizi biz yapan şeyler hayatlardan çıkardığımız dersler.
Sonuç olarak dikkat edin. Empati önemli şey. Kimseyi boş yere kırıp dağıtmayın. Hiç kimse karşısındakinin yaşadıklarını tam anlamıyla yaşayamaz. Bu yüzden olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler çok farklıdır. Bunlara dikkat edin. Kimse hiç bir şeyi sizin gibi yapmak zorunda değil. Eğer hoşunuza gitmiyorsa siz de zorlamayın kendinizi yakın durmak zorunda değilsiniz. Ama haksız eleştiriler hayatı kirletir unutmayın.İnsanlar kınadıklarını yaşamadan bu dünyayı terk etmiyor. Buna bir sürü örnek vardır çevrenizde eminim. Kendimi değiştirmeye başladığım ilk gün bu cümleyi düşünmüştüm ve şimdi de bunu düşünüp buna göre davranıyorum başka insanlara. Hayatımda kırgınlıklara yer olsun istemiyorum. Eminim ki çok hatalarım oluyor. Ama en azından dikkat ediyorum.Bilerek yapmıyorum. Deneyin. Daha temiz daha huzurlu olacak hayatınız. Kalbinizin huzuru için biraz empati.

4.03.2017

(: Gülümsemek için sebep aranmaz, yaratılır :)


Bazı şeylere sebep aranmaz. Yaratılır. Gülümsemek de onlardan biri. Gülümsemek farklı bir şey Ve bir çok şey zaten başlı başına gülümseme sebebi. 
Bazen o kadar negatif olursunuz ki yüzünüz bir türlü gülmez. Gülmeyi bırak ne olsa batar size. O an biri gelse. Sizi güldürmek için türlü oyunlar yapsa vereceğiniz tepki; niye güleyim? gülecek ne var? 
Çok şey var. Mesela şuan orada sizin bir dudak hareketinizi  önemseyip onun için uğraşan biri var. O minicik kıpırtıya belki bin kat karşılık verecek insanlar var.
Aileniz var. Sevdikleriniz, sizi sevenler... Şanslısınız siz. sadece onlar olduğu için bile gülümsemelisiniz. Eğer hava güneşliyse buna gülümsemelisiniz. Kocaman açmalısınız kollarınızı gökyüzüne güneşin sıcaklığını kucaklamalı, içinize akmasına gülümsemelisiniz. 
Yağmur mu var hava da? O zaman o yağmur tanelerine gülümsemelisiniz. Bunu yaşamak bile şans; belki de farkında bile değilsiniz. Girin altına yağmurun. Kaldırın kafanızı. Bırakın aksın. Bırakın ıslatsın. Bırakın yağsın. Yüzünüzü okşayan o minik damlaları sevmeli ve onlara gülümsemelisiniz.
Bir çocuk mu gördünüz parkta oynayan ona kocaman gülümsemelisiniz. Karşılığında emin olun ki size, sizinkinden çok daha büyük, çok daha umut dolu, çok daha sevgi dolu bir gülücük armağan edecek. Alın o gülücüğü. Onun içindeki saflığa, umuda, sevgiye gerçek masumiyete gülümsemelisiniz.

Bir pamuk nine mi gördünüz? Ona gülümsemelisiniz. Karşılığında onun da size kıvrılan dudak kenarlarında oluşan çizgilerde ne yaşanmışlıklar var düşünsenize. O yaşanmışlıklara saygıyla gülümsemelisiniz. 
Sizi sevenlere gülümsemelisiniz; çünkü onlar sizin bir gülüşünüze belki de dünyayı sakladılar. Belki de aralanan dudaklarınızda onlara enerji veren, hayat veren bir şeyler var. Gülümseyin. Gülümseyin ki ışık dolsun sevenlerinizin kalbine. 

Çimlere yatın gülümseyin, bir çiçeği koklayın, en derininize çekin. Bir köpeği okşayın, sevin. Bunları  yaparken hep gülümseyin. Yıldızlara bakın ve bir gece daha onları gördüğünüz için gülümseyin. 
Aşık olduğunuz adama bakın ve gülümseyin. Onun gülümsemesine bir daha gülümseyin. Onun sevgisine, onun çarpan kalbine, size olan aşkına teşekkür edip, gülümseyin.
Bunlar benim kendi hayatımda yarattığım sebeplerin binde biri bile değil. Liste çok uzun. Bunlar da küçük örnekler.Herkesin gülümsemek için sebepleri var; eğer var olanları görebilirlerse. Size bir sır vereyım mi? En büyük sebep hayat ve duygular bana göre. Nefes almak, yaşamak, özgür olmak ; sevmek, sevilmek, saygı duymak. Kısaca her şey gülümsemek için sebep. Şimdi oturup kendi listenizi gözden geçirmeye ne dersiniz? İlk olarak tam da şu anda ,okurken bunları ,gülümsemeye ne dersiniz? :)

3.03.2017

Formül Basit: Erteleme, motive ol, DÜZENLİ DEVAM ET, başar

Bazı şeylerden fayda sağlamanın tek yolu düzenli yapmak, istikrarlı olmaktır. Örneğin yaptığınız bir sporun size fayda sağlaması, kendini gösterebilmesi için düzenli yapmanız gerekir. Antibiyotikler bile düzenli kullanıldığında ancak sizi iyileştirir. Yani bir gün uyguladığınız bir şeyi bir daha 5 gün sonra uygulayıp da istediğiniz sonuçlardan şikayet etmeniz doğru değil.
Peki o düzen nasıl sağlanır?
Zayıflamak isteriz ama bir türlü diyete başlayamayız ya da pazartesi başlanıp salı mı bitiriliyordu? Öyle bir şey işte. Bir türlü adım atamayız. Yürüyüşe gitmeye kalksak bir sürü bahane sunarız kendimize, o gün her şey olur yürüyüşe gidilmez, o gün hava soğuktur belki de çok sıcak, O gün yorgunsunuzdur, günler torbaya mı girmiştir, yarın yok mudur canım. Yarın gidersiniz. Boşverin. Belki gelecek hafta çok önemli bir sınav var ve siz 'düzenli' çalışsanız gayet iyi başarırsınız. Hadi derse başlayın. Durun bir kahve yapın öyle başlarsınız hem uykunuz açılır. Şu videoyu da izleyin sonra başlarsınız. Aa arkadaşınız gelmiş iki muhabbet edin sonra başlarsınız. İki muhabbetten fazla değil tabi ki 10 dakikadan ne olacak. Saat ne kadar geç olmuş. O zaman vaktiyle yatın siz en iyisi. Sabah erkenden çalışırsınız. Sabah mı? Hayır erken kalkmayacaksınız.
Neden mi?
Sanırım doğamız bu olmuş artık. Erteleme meraklısıyız malesef. Akıllı telefonlardan mı alıştık nedir? Tabi bir dokunmayla 5 dk 5 dk derken. Günü bir güzel bitiriyoruz. Sonuç; elimizde hiçbir şey yok.
Formülü veriyorum. Erteleme, motive ol, DÜZENLİ DEVAM ET, başar.
Kendinizi o hayal ettiğiniz sonuca odaklarsanız, nasıl motive olduğunuza inanamayacaksınız. Heveslenecek ve devam edeceksiniz. Sonuca odaklanınca o süreçler daha sancısız geçecek emin olun. Yeter ki kararlı olun ve ertelemeyin. Yukarıdaki örnekteki gibi 'yarın yok mu?' demeyin. Var mı, yok mu bilmiyoruz. Siz bugünle ilgilenin. Başlayın. Sonuca giden yolu ertelemek demek, kendinizi ertelemek demek unutmayın. 
Düzenli devam, formülün en önemli adımı. Bir şeye başlamak harika bir şey; fakat sürekliliğiniz yoksa anlamsızdır. Bu yüzden sürekli devam edin. Üşendiğiniz şeyler, gün gelecek zevk aldığınız alışkanlıklarınız olacak. Bunun yolu sadece sürekli tekrar. Severek ve isteyerek yapmak. Olay tamamen bunlardan ibaret.
Hayat da zaten sevdiğimiz, alışkanlık haline getirdiğimiz şeylerin bit bütünü gibi. Yani süreklilik demek, hayatınızın kalitesine de süreklilik katmak demek. Umarım kendinize ihtiyacınız olan zamanı verir ve hayatı yarına ertelemezsiniz. Sürekli mutlu eden alışkanlıklarınız olması dileğiyle. :) 

1.03.2017

Mart'ın Renkli Mektubu



Mart nasıl da havalı geldi ama? Nasıl rengarenk, nasıl güneşli, nasıl da ısıttı içimizi o bulutlardan sonra. Enerjiyle doldurdu hepimizi."Buradayım ben." dedi. "Siz nerdesiniz? Hayatın neresinde? Hangi mevsiminde? Hangi ayda? Hangi iklimi yaşıyorsunuz?" dedi. Bu cümlelerden sonra farkettim ki Mart'ın bize söylemek istedikleri var. Bize bir mektubu var. İşte o mektup;
Kalbinde ne var şuan? Nasıl orada havalar? Bulutlu mu gökyüzü yoksa güneşli mi? Soğuk mu kalbin bugünlerde yoksa sıcacık mı? Yağmur mu var yoksa? Ruhun hangi kokuları duyuyor bugünlerde yağmur sonrası toprak kokusu mu, yoksa baharda top oynayan bir kaç çocuğun minik ayaklarının basmasıyla o etrafa yayılan eşsiz çim kokusu mu? Ruhun ne duyuyor cama vuran yağmur damlalarını mı yoksa hafif hafif esen rüzgarla dans eden denizin dalga seslerini mi? Söylesene nasılsın bugün? Sessiz sakin bir kış günü mü yoksa cıvıl cıvıl bir bahar günü mü? Mavi misin bugünlerde ya da biraz yeşil belki, azıcık da parlak güneş sarısı? Yok gri misin yoksa? Yıldızlar var mı bugünlerde gecelerinde, görebiliyor musun onları gökyüzünde; yoksa örtmüş mü bulutlar üstlerini, koyu lacivert mi geceler yine? Nasıl bir müzik dinliyorsun içinde? Nasıl figürlerin var? Kalbin, ruhun, bedenin nasıl bir müziğe eşlik ediyor? Yavaş, sakin? Hızlı, enerjik? 
Ben geldim farkında mısın? Fark et diye sana tüm güneşi getirdim. Fark et diye sana güzel kokular getirdim. Ağaç dallarına bir kaç çiçek, kalbine azıcık neşe getirdim. Görebildin mi beni? Fark et diye içini ısıtmak için sıcaklar getirdim. Rüzgarı hafif kestim. Soğuğa birazcık ara verdim. Fark edebildin mi? İçine çek diye sana baharı getirdim. Gülümse diye getirdim. Sana getirdim.
Ben geldim ya. Mevsimlerden bahar oldu. Bulutlar açtı güneşin önünü. Dünyan daha sıcak oldu. Yağmur yorulmuştu. Durdu. Çocuklar kendini sokağa vurdu. Kahverenginin üstünü yeşil örttü. Dallar süslendi ben gelince. Yıldızlar daha da parladı sanki. Daha da gözüktü gözüne. Ben geldim ya nasıl da hızlandı değil mi şarkılar? Deniz nasıl da parlak, nasıl da güzel selamlıyor beni.Danslar da hızlandı. Farkediyorum da her yer renk renk olmaya başladı. Peki sen? 
Sana ne oldu ben gelince? Sen nasıl karşılıyorsun beni? Kalk ayağa, kendine gel. Dışarıya çık. Tadını çıkar sana getirdiğim hediyelerin. Miskinlik bitti. Dans et. Coş. Kalbini doldur. Kalbini sevgiyle, aşkla, sana verdiğim renklerle, kokularla. Sana verdiğim duygularla doldur. Kötülükleri at gitsin. Zaten ne faydası var ki. Ben geldim. Sana geldim. Senin İçin geldim. Neler neler getirdim. Elim boş gelmedim. Teşekkür et. Şükret. Ne de hoşgeldim değil mi? Tadını çıkar. Mutlu ol. "
Böyle bir mektuba, böyle rengarenk bir mektuba, ona yakışır bir cevap vermek gerekir. Ona yakışan enerjiyle, tam da Mart'ın istediği gibi tadını çıkarmak gerekir. Sahi ne de güzel geldin Mart. Neler neler getirdin. Nasıl mutlu ettin. İyiki geldin. Çok iyi geldin. Hoşgeldin...

28.02.2017

Kadınlara, erkeklere insan olan herkese gelsin...

Kadınlar...
Günümüzde öyle bir noktadayız ki. Değer artması gerekirken azalıyor. Kadın cinayetleri aldı başını gitti. Cezalar hafif kalıyor yıldırmıyor. Artıyor artıyor. Kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvana, ağaca herhangi bir canlıya zarar verebilen zihniyet ve kalp sadece acizlikten besleniyordur. Neden yapar ki bunu insan? Hangi canlı şiddeti hak eder ki? Aslında bir canlıya şiddet gösterme hakkını kim verdi size? Ne haddinize?
Şiddet çeşidi o kadar arttı ki artık. Ben sadece fiziksel şiddetten bahsetmiyorum. Sözlü şiddet, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet. Yani beynine koymuşsa daha neler neler yapar. Ne çeşit şiddetler uygular, neler neler türetir siz düşünün. 
Yazık ki engel de olan yok gibi. Sesimizi duyan yok gibi. Her gün haberlerde görmekten bıktık. Azalması gerekirken artıyor. Sanki gün geçtikçe özendirici oluyor. Sanki gün geçtikçe daha da korkusuz, daha da vicdansız oluyor.
Herkesi aynı kefeye koymak doğru değil. Koyduğumda yok zaten, ama şiddeti uygulayan sayısı da yok denecek kadar az değil baya gözle görülür kulakla duyulur halde. Kafanı çevirsen ne fayda. Her yandalar.
Kadın susturuluyor. Kadın durduruluyor. Kadın korkutuluyor. Kadın pusturuluyor. Oysa kadın güçlü, kadın çok güçlü. Güçlü olduğu için kendinden bile korkan beyinleri korkutuyor. Onlara muhtaç olmaması o beyinleri delirtiyor. Onlar istiyor ki kadın haddini bilsin(!). Yaşam hakkına tecavüz eden adamlar, o güçlü kadınlara hadlerini öğretmeye çalışıyorlar. Gülünç...
Bağırıyorlar. Kızıyorlar. Ağlatıyorlar. Yetmiyor o kadar öfke dolu ki içleri daha ileri gidiyorlar. Benim dilimin varmadığı ama onları ellerinin vicdansızca yetiştiği yerlere gidiyorlar şiddette. Acınasılar. Küçükler. O ağlattıkları kadından bin kat güçsüzler haberleri yok. 
Kadın giyinemiyor dilediğini, söyleyemiyor ağzına geleni, fikri köreltilmeye çalışılıyor, gülmesi bile suç. Güldü diye ne haklar buluyorlar kendilerinde, düşününce bile korkunç.  "Çalışamazsın"diyorlar, "okuyamazsın, kendi ayakların üstünde duramazsın" ; aslında bilinçaltındaki fikir şu : Başarırsa -ki biliyorlar başarır- bana ihtiyacı kalmaz. güçsüzlüğüm ortaya çıkar." Böyle zihniyetler var etrafımızda. Belki yan komşunuz belki kardeşiniz belki en yakınınız. Birileri... Susmayın görünce. Kapatmayın kapıları üstlerine. Görmezden gelmeyin. Tıkamayın kulaklarınızı.
Kadın artık her yerde. İstediği her şeyi yapabilecek güçte. Okur, çalışır, başarılı olur, yükselir, ayakları üzerinde tek başına durabilir. Susmaz konuşur. Ağız dolusu güler karışamaz kimse. Fikri varsa söyler susturmak kimin haddine. İstediği yere gider. Kadın için tehlike olmayın yeter. Olanlara susmayın yeter. Kadını alkışlayabilin, tebrik edebilin. Her şeyi geçtim saygı duyabilin yeter.
Korkmayın artık bizden. Susturmaya, yıldırmaya çalışmayın. Yaşamımızı zorlaştırmayın. Farkındayım güçleniyoruz. Farkındayım evet başarıyoruz. Gün geçtikçe daha da iyi oluyoruz. Mutlu olun bunlarla. Bize engel olmayın. Olmaya çalışmayın. 
Her zaman istediğimiz her şeyi yapabilecek güçteydik, Şimdi de böyle, tarihin en eski zamanlarında da. Özgürlüğümüzü serbest bırakın. 
İyi zihniyetli olun. İyi zihniyetli olanlara özenin. Örnek alın. Vicdanlı olun. Hepimizin aynı yerden geldiğini ve aynı yere gideceğini unutmayın. Yaşamınıza kötülük sokmayın. Gülüşümüze engel olmayın. Bizimle gülebilmeyi becerin. Güldüğümüzde bizimle gülebilecek kadar temiz, başardığımızda gurur duyabilecek kadar özgüvenli olun. Sadece insan olduğunuzu hatırlayın. Gerisi gelir. Böyle iseniz ne mutlu tebrikler. Böyle değilseniz sizin için boş değil mi yukarıdaki cümleler?

27.02.2017

Kararsızlık, yol ayrımındaki kocaman bir taştır

'Kötü karar kararsızlıktan iyidir.' Bu söz neden söylenmiş olabilir? Ya da doğru mu gerçekten?
Hayat öyle bir yer ki sürekli bir şeylere karar vermek zorunda kalabiliriz. Hayat bizi sınar. Tercihlerimiz sonuçlarımızı oluşturur. Bazen küçük önemsiz, bazen de ciddi anlamda çok büyük kararlar alırız. Bir sürü seçeneğiniz olduğu günleri düşünün. Bin bir soru karıştırır aklınızı. İşte kararsızlık bu noktada çalar kapınızı. Bir sürü yolun ortasında nereye gideceğini bilmeyen bir siz.
Bu kararsız tablolar çok sık karşınıza gelir.
Kararsızlık hayatımızla ilgili atacağınız adımlarda çok büyük bir taştır. Tökezletir. Belki düşürür. Kararsızlık zaman kaybettirir. O kararsızlık dönemi sonunda daha da telaşlanıp verdiğiniz karar sizi yanlışa itebilir; çünkü kararsızlık dönemi stresli bir dönemdir ve sonu sizi telaşa sürükler.
Şimdi iki yol arasında kaldığınızı düşünün. Birinci yol belki yanlış belki doğru bunu denemeden bilemezsiniz. Size ikinci yol daha mantıklı geldi ama içinizden bir ses de birinciyi mi seç diyor. Eyvah! Hangi yoldan gitmelisiniz. Birinci yol daha iyi, Yok ikinci yol daha iyi, birinci... Böyle böyle vakit geçti. Kararsızlıktan adım bile atamadınız. Ee belkide doğruyu seçecektiniz. Belki yanlış yoktu, ikisininde sonu doğruydu. Belki ikisi de yanlıştı. Ne farkeder ki kararsız kaldığınız sürece zaten bunları bilemeyeceksiniz. O mu? Bu mu? derken hayat geçiyor. Sizi beklemiyor.
Kötü karar kararsızlıktan iyidir evet ; çünkü kötü karar diye bir şey yok bana göre . Aldığınız her karar iyi ve pişmanlık duymamalısınız; Çünkü aldığınız kararların her biri tecrübe. Her biri yaşanmışlık. Adım atın. Adım atmaktan korkmayın. 'Kötü' kararlardan korkmayın. Sonunu denemeden öğrenemezsiniz. Kendi aldığınız tüm kararlardan mutluluk duyun. Çünkü tamamen sizin iradeniz ve karar verirken tüm sorumlulukları kabul ediyorsunuz aslında. Aldığınız kararları sevin. Sonuçta ders çıkarabileceğiniz şeyler mutlaka olacaktır. Ve en önemlisi şükredin. Aldığınız derslere, girdiğiniz yollara. Tüm kararlara, iradenize şükredin. 

26.02.2017

Erken uyanmanın mutlulukla çok ilgisi var :)

Bu sabah hiç işim yokken erkenden kalktığım sabahlardan biriydi. Kendim için kalktım aslında... Sabah yapılan yoganın etkisi farklı oluyor. Açılıyorum. Enerji doluyorum. Kendime geliyorum. Zihnimi boşaltıyorum. Mutlu oluyorum.
Bugün yine o sabahlardan birini yaşadım işte. Bol bol gülümsedim kendime. Bol bol teşekkür ettim. Biraz da şımarttım kendimi; çünkü herkes bunu hak eder. Herkes gülümsemeyi hak eder. En güzeli de böyle kocaman kendine gülümsemektir. 
Dikkat ettim de erken kalktığım günler daha iyiyim. Daha verimliyim. Kendim için, hayat için daha çok vaktim oluyor. Uyku çok önemli; ama uyuduğun zaman dilimi de önemli. Sabahı akşam, akşamı sabah yapmak vücudun doğal dengesini bozuyor. Uygun bir zamanda yatıp, erken kalktınız mı miss.
Düşünün şimdi. Sabahın o sakinliğini düşünün. Güneş bile yeni yeni göstermiş kendini daha tepede değil. O halini yakalıyorsunuz günün. Koca bir gün var önünüzde bolca vakit. Geç kalktığınız günler öyle mi? Yarısı yok. Neyse erken kalkmaya dönelim. Herkesin mutlaka vardır sevdiği bir şey. Ama ben dediğim gibi yogayı tercih ediyorum. Siz başka bir şey de yapabilirsiniz; ama kendinize mutlaka bir yarım saat ayırın. Sadece kendinizi dinlemek için. Zihninizi boşaltmak için. Kendinizi hatırlamak, iyi düşüncelerle dolmak için.Ve gülümseyin. Kocaman gülümseyin.Kendinize bu zamanı ayırmanız kendiniz için adım atmanız anlamına gelir. Kendinize teşekkür edin. Sahip olduklarınızı düşünün. Düşündükçe onlara şükredin. Daha çok huzur dolacaksınız emin olun. 
Güne bu şekilde başladıktan sonra aslında gerçekten sahip olduğunuz ama farkına zaman zaman varamadığınız bir gücü hissedeceksiniz. Her şeyin elinizde olma gücünü. Hatırlayın, her şey elinizde ve isterseniz her şeyi yapabilirsiniz.
Erkenden kalkmıştık. Eee o zaman muhteşem bir kahvaltıyı da doya doya yapabiliriz. Sakince hızlı hızlı değil. O teleşlı günlerden farklı. Sakin ve tadını çıkardığınız bir kahvaltı. Belki de üstüne bir keyif kahvesi.
Artık güne başlamaya hazırsınız. Artık kendinizi ertelemeden kendiniz için yapmanı gerekenleri yaptınız. Sıra günlük işlerde. Zaten gözünüzde büyümeyecek; çünkü çok güzel bir enerjiyle dolu hem bedeniniz hem de zihniniz. Artık gün sizin onu en verimli şekilde kullanın. Belki de saat hala çok erken, bunların hepsini erken uyanıp kendinize ayırdığınız zamana borçlusunuz. Belki kalkarken zorlandınız; ama tebrikler çok iyi iş başardınız. Zaman böyle bir şey işte iyi kullanmasını öğrendin mi her şeye yetiyor. Onu iyi kullanın. Geçen zamanın telafisi yok. Ve bence hayat tüm günü uyuyarak geçirmek için fazla kısa :) 

24.02.2017

Minik notların, büyük etkisi

Küçük notlar aslında kurtarıcımız gibidir. Hayat artık çok koşuşturmalı, fazla panikli, sıkışık, zaman yetmiyor sanki. Oysa iyi bir planlamayla her şey çözülebiliyor. Burada devreye küçük notlarımız giriyor. Gelecekte yapmamız gereken şeyleri, unutmamamız gereken tarihleri artık hemen hemen hepimiz not eder olduk. Ajandalarımız var, akıllı telefonlarımız var. Yani unutmak isteseniz de o gün geldiğinde tir tir titreyen , dır dır öten bir telefonu görmezden gelemezsiniz.
Peki bu hayat kurtarıcı minik notlar bizim için sadece planlanmış geleceği, zamanı geldiğinde hatırlamanın bir yolu mudur? Sizce tek işlevi bu mu?
Eskiden günlük tutardık. Belki hala tutanınız vardır. Unutmaya başladık böyle şeyleri. Aslında en çok unutulmaması gereken alışkanlıklar önem sırasında baya altlarda kaldı. Günlük kendi kendimize konuşmanın , kendimize kendimizi anlatmanın bir yoluydu. Terapi gibi bir şeydi; çünkü bazı şeyleri kendinizden başka kimseye anlatamadığınız anlar olur. Özeldi o günlükler ve çok güzeldi. 
Şimdilerde o ajandanıza yazdığınız küçük notlarınız varya hani. İşte onları değiştiriyoruz. Yaşadığımız günle ilgili küçük notlar alıyoruz. İlerde bir dönüp baktığımızda o ana bizi götürecek minin notlar. 'Bugün böyle bir şey yaşadım. Başıma bunlar bunlar geldi. Entresan bir gündü aslında. Şöyle şöyle oldu.' Sizin için bir özelliği olduğunu düşündüğünüz günleri böyle not şeklinde olduğun gün yazın. 
Ben bunu uzun süredir yapıyorum. Geçen gün defterimi açıp okudum ve öyle anıları tekrar içindemişim gibi hissettim ki anlatamam. Üzerimde yaratması gereken en önemli etkiyi yarattı. Beni GÜLÜMSETTİ. Minicik notlardan beklenmeyecek bir performansla beni mutlu etti. Hatta bazı okuduklarıma kahkaha attığım bile oldu. Bazılarına baktığımda dudak büküp 'bu da vardı' dedim. İnanır mısınız ? Yazdığım şeyleri okuyup, arada beni üzenleri gördüğümde hiç pişman olmadım.Pişmanlık boş bir duygu. Geçmişe üzülüp bir şey yapamamak anlamsız. O zaman ders çıkarın. O gün sizi mutsuz eden bir günse, bu gün o günde olmadığınız için şükredin. Ben bunu yapmayı zor da olsa öğrendim. Siz de bunu yapın. Notlarınıza kötü şeyleri eklemekten çekinmeyin. Bunu sürekli söylüyorum. Hayat sürprizli bir şey ve her sürpriz sizi mutlu edemez. Kötüler, iyilerin kıymetini anlamanız için var. 
Umarım sizi gülümsetecek, gözlerinizi ışıldatacak notlarla dolu olsun dünyanız. Mutlu kalın...

17.02.2017

Önceliğiniz kendiniz olsun.

Hayatınızdaki en önemli şeyi düşünün haydi... Olmazsa olmazınız ne? Belki de olmazsa olmazlarınız? Ya da şöyle düşünelim; Ne için çabalıyorsunuz hayatta. Çalışmalarınız, uğraşlarınız ne için? 
Bir liste yapmaya kalksanız belki de satırlarca madde çıkar ortaya. Gerçekten öncelikleriniz o aklınızdan geçenler mi? Yani mesela önceliğiniz iş mi? Okul mu? Birilerinin mutluluğu mu? Gerçekten önceliğiniz bunlarsa, bir daha düşünün derim siz kendi hayatınızın listesinin kaçıncı sırasındasınız. Aklınıza kendiniz gelmemiş bile olabilirsiniz değil mi?
Aynısını yaptığım bir dönemden geçtim. Sınavlar için, okulumun bitmesi için deli gibi çalıştığım bir dönemdi. Vize sınavlarına bir kaç hafta kalmıştı. Bünyemi zorluyordum. Uyumamak için çaylar, kahveler... Geç yatmalar, güneşi beklemeler, yatıp daha dalmamışken bir saat sonra uyanmalar... Masanın, notların başına geçtiğimde cidden beynimin henüz çalışmaya ara vermediğini, dinlenmediğini farkediyordum; ama önemli değildi çünkü 'önceliğim' okulumdu ve ben kendimden ne kadar verirsem o kadar kazanırdım. Ben önemli değildim. Şu sınavlar bir geçsin istediğim kadar uyurdum nasılsa. Stres mi? Eee tabiki olacaktı. Önceliği kendinden başka şeyler olan her insan gibi, şu mini mini problemi gözümde dağ yapmış, stresini alasını yaşamaktaydım; ama bu da önemli değildi. Nasıl olsa bitince tüm sıkıntılarda onlarla gidecekti. Sadece bir kaç hafta kendimi erteleyebilirdim. Çünkü başarmalıydım ve başaracaktım. Başaramadım... 
Sınavlar 10 gün kala kendimde o güne kadar hiç olmayan ağır şeyler gözlemlemeye başladım. Sabahları karnımda sancılarla uyanmaya başladım. Üşüttüm sandım. Geçiştirdim. Ama o beni geçiştirmedi. Bulunduğum yerde hastaneye gitmek istemedim. Çünkü o kadar ağırlaşmıştım ki ben bile korkmaya başlamıştım kendimden. Bin bir 'yok ya üşüttüm' cümlelerinden sonra, ailemin 'boşver sınavları gel' çabalarından sonra onları 'gerek yok sınavlara az kaldı, bitsin gelicem, o zaman gideriz doktora' tarzı geri çevirmelerimden sonra ilk sınavıma 3 gün kala bir sabah öyle bir sancıyla uyandım ki malesef kalkamadım o yataktan. Arkadaşlarımın yardımıyla kalkıp, acil bilet alıp, ağlaya ağlaya tüm sınavları göz ardı edip 10 saatlik bir yolculuğa çıktım. Eve gidebileceğimden şüphe duyduğum bir sancıyla...
Sonrası araştırma hastaneleri, pek küçük sayılmayacak bir operasyon veee stres yaptıkça ömür boyu ben burdayım diyebilecek bir rahatsızlık. 
Düşünsenize uğruna canımı çok yakan sancılar çektiğim, hatta kendime neredeyse kalıcı bir zarar verdiğim, belki de ömür boyu benimle olabilecek bir rahatsızlığı hayatıma soktuğum sınavlara giremedim. O günden sonra pek de umrumda olmadı. Dönüm noktamdı o gün. Doktordan çıktığım gün önceliğim bendim. Olması gereken biraz geç de olsa, biraz zorlu da olsa olmuştu. Bana hayat önceliklerimi baştan sıralamamı ve birinci sıranın asla değişmemesi gerektiğini hatırlattı.
 O günden sonra hiç bir şey için , hiç kimse  için kendimi yıpratmadım, En önemli bendim. Gerektiği kadar hatta yine gerektiğinden fazla çabamı gösterirdim; ama kendimden vermeden, kendimi unutmadan, yıpratmadan yapardım bunu. Pozitif düşünceyle tanıştığım zamanlardı bu zamanlar. Kendimi toparladığım ve o rahatsızlığı kontrol altına kendi kendime aldığım zamanlardı; Çünkü önceliğim bendim ve ben istersem her şeyi yapabilirdim. 
Kendinize güzel bakın, saçınıza, cildinize, içinize, ruhunuza, bütününüzle her şeyinize güzel bakın. Siz iyi olduktan sonra yapamayacağınız şey yok. Zaten hepsi olur. Ben artık bomba gibiyim. Bunu düşüncelerime, yaptığım sporlara, okuduğum kitaplara, izlediğim filmlere, gezdiğim yerlere, çevremdeki kişilere, kendime verdiğim zamana borçluyum. Kısacası kendime borçluyum.Ben iyi olduktan sonra her şey de iyi gitti zaten.
Benim örneğim küçük bir sınav dönemiydi, eminim ki bazılarınızın hayatından bunlardan yüz kat büyük öncelikleriniz var. Ama siz kendinize iyi bakmazsanız malesef o önceliklere sıra gelmiyor. İpler elinizden kaçıyor. Siz iyi olursanız, aileniz, hayatınız, hayatınızdaki kişi her şey iyi olur.
Bu yüzden önce siz. Önceliğiniz siz.


16.02.2017

Sevmek...Bir Hayalin Ötesinde...


Sevmek...
Birini sevmek, bir şeyi sevmek ama gerçekten sevmek zor bir şey aslında. İnsan öyle kolay kolay başka birinin etkisiyle ritmini değiştiremiyor kalbinin. Kolay kolay duvarlarını kıramıyor, açamıyor kapılarını; çünkü sevmek korkutan bir şey. Belkilerle dolu bir şey. İyikilerle dolu, keşkelerle dolu bir şey.Yeri geldiğinde ağlatan; ama yine ağlatan kişi tarafından güldüren bir şey. Anlaması zor. Yönetilmesi zor.
Birini sevdiğinde kalp bedende egemenliğini ilan eder. Vücudun tüm organlarını ele geçirir. Beynin ne kadar otoritesi varsa hepsi yerle bir olur. Artık yönetim kalptedir. İsterse içinizde yangınlar yakar, isterse küçücük midenizde binlerce kelebek uçurur. İsterse korkudan karnınıza ağrılar saplar. Bazen o kadar ileri gider ki elinizi ayağınıza dolaştırır. 'Her şey benim elimde.' diyen beyin susar kalır. kalbin emriyle sürekli 'o'nu düşünür. 
Sevmek...
Sevmek cesaretle birleşince hayat bulur. Sadece dilde olursa değil, tüm yürekte hissedilince anlam bulur. Sevmek uçurur. Hiç bilmediğin, hiç görmediğin; ama huzurun tam da orada olduğu yerlere uçurur. Başkasının kalbine uçurur. Başkasının gözlerine. Başkasının sözlerine. Başkasının her şeyine. Başkası mı dedim ben? Başkası da kim. O zaten sen olur. İki kişi bir olursa gerçekten sevmek olur.
Sevin..
Kendiniz gibi sevin birini. Bunu yaşamadan ölmeyin. Sevmek öğretir çünkü, dalganın sesinin huzurunu, güneş ışığının parlaklığını, şarkıların ritmini, ağaçların yeşilini, dans etmenin keyfini, gülümsemenin en içtenini, yazın, kışın, baharın, her mevsimin güzelliğini, her anın değerini, birinin tam arkanızda hissettiğiniz güvenini, hayat enerjisini anca anca sevmek öğretir. 
Sevin..
Her anın tadını çıkara çıkara, korkmadan cesurca, derin derin nefes alarak, kendini huzura sararak, yeri geldiğinde kendi canını acıtarak hatta kanatarak ,sonuna kadar en derinine kadar sevin. Bazen uzaktan, bazen en yakınından. Bazen ulaşılmaz bir hayal gibi, bazen her gün seninmiş gibi. Bazen sadece fotoğraflarına bakarak, bazen yüzüne dokunarak. Bazen çocukça, bazen tamamen aklı başında. Yeterki sevin. Yanınızda olmasını beklemeden sevin. Sizin olmasını beklemeden sevin. Sevmek elle tutulur, gözler görülür bir şey değil ki. Hissedilen bir şey. O yüzden size gelmesini beklemeyin. O daha gelmeden siz sevin. Öyle bir sevin ki... Hayat bile karşı koyamadan eninde sonunda onu size getirsin. Öyle inanın ki o hayale, gerçeği hayalinden bin kat mutlu etsin...

H....'a

14.02.2017

İyi enerji,kötüyü iter.


Enerji önemli bir konu. Şuan gördüğünüz her şeyi bir arada tutan bir enerji var dengeyi sağlayan bir enerji. Görmezden gelemeyiz. Yok gibi davranamayız. Ama şimdi anlatacağım enerji, insanların enerjisi. 
Çevrenizdeki insanlar nasıl? Hep karamsar ya da üzgün, hep mutsuz, hep şikayetçi, hep sinirli mi? Yoksa hep güler yüzlü, hep pozitif, mutlu, sakin mi? Bunu soruyorum; çünkü onlar ne ise siz de o enerji de olursunuz. Bir yerde okumuştum insan çevresindeki insanların enerjisinin ortalaması enerjiye sahip olurmuş. Yani çevrenizde ne kadar negatif insan varsa siz o kadar negatif, çevreniz de ne kadar pozitif insan varsa o kadar pozitifsiniz. 
İyi enerjili insanlarla olmaya çalışın. Hayata pozitif bakabilen insanlarla. Bir sıkıntısı olduğunda yarın bunun geçebileceğini bilen insanlarla. Hep olumsuz düşünüp 'Her şey kötü.' diyenlerle değil de, 'Yarın bunlar geçecek, sonsuza dek mutsuz olmayacağım, güneş doğacak, kış geçecek, yaz yine gelecek.' diyen insanlarla olun. Çünkü onlar iyi enerjili insanlar. Eğer yapabiliyorsanız kendi enerjinizle diğerlerini yukarı çekmeyi deneyin; ama olmuyorsa zorlamayın. Zorlamanız onları yukarı çekmek yerine, onların enerjisiyle sizi aşağıya çeker. Siz elinizden gelenin fazlasını yapın. Ama olmuyorsa olmuyor demektir. Kendi enerjinize dikkat edin. 
Pozitif olun iyi düşünün iyi olsun. Yüksek enerjili olun, öyle yüksek enerjili olun ki düşük enerjilerden etkilenmeyin. Mutluluğun ilk adımlarından biri bana göre olumsuz olaylarda yıkılmamak, geçeceğini bilmek, geçeceğine inanmak. İyi düşünmek. 
Hayat kötüleri düşünmek için fazla kısa. Siz iyilerin tadını çıkarın bu sürelerde. Kendi kendinizi yükseltin. Unutmayın; her şey sizin elinizde. Hayatınız ellerinizde, düşüncelerinizde, kalbinizde, enerjinizde. Yaşadığınız anların kıymetini bilin. Güzelleştirin. Özelleştirin.
Her an sizi mutlu eden şeyleri düşünün. Sahip olduklarınızı, bunlara sahip olduğunuz için ne kadar şanslı olduğunuzu düşünün. Düşündükçe mutlu olun. Mutlu oldukça şükredin. Şükrettikçe daha da mutlu olacaksınız bana güvenin. 

13.02.2017

Affedin :)


Bazen öyle anlar olur ki 'Ömrüm boyunca bunu unutmayacağım dersiniz.' O kadar kırılır o kadar kızarsınız ki düşündükçe o anı sanki kalbinizde yaşarsınız. O kırgınlık ya da kızgınlık her neyse zaman ilaç olacağına daha da kanatır daha da büyür. Gün geçtikçe sizi kıran insandan nefret eder hale gelirsiniz. Hani 'unutmayacağım' demiştiniz ya. Unutmadınız, haklısınız. Peki ne kazandınız?
Bir kinin, öfkenin, nefretin kime ne yararı olabilir ki? Hiç düşündünüz mü? Karşınızdakinin yaptığını unutmadığınızda daha mı iyi oldunuz? Kalbiniz daha mı az acıdı? Daha mı güçlüydünüz, ona duyduğunuz nefreti her geçen gün hatırlatırken kendinize?  Sahi güçlü olmak için, iyi olmak için, iyileşmek için ona duyduğunuz öfkeden güç almaya ihtiyaç mı duyuyorsunuz yoksa? Kendi kendiniz her şeye yeterken, bir insan istediği her şeyi yapabilecek kabiliyetteyken neden?
Şimdi bu güne kadar kurduğunuz tüm cümleleri tam da şu anda, bunları okurken gözden geçirin. 'Evet. Ne kazandım? Hiç bir şey?' dediğiniz anlar olacak. Peki kızdığınız kişiyi affetme sebebiniz ne? O mu affetmenize izin vermiyor. Böyle bir şey yok. Yaşadığınız hayat, aldığınız kararlar, konuştuğunuz cümleler, ağzınızdan dökülen her şey, beyninizden geçen düşünceler dahil her şey sizin, size ait ve bunları istediğiniz gibi değerlendirirsiniz. Kızgınlığınız geçmemesinin sebebi karşınızdakinin yaptığı şeyin ağırlığı değil. Sizsiniz. Siz 'Unutmayacağım, affetmeyeceğim' dediğiniz için unutmuyor, affetmiyorsunuz. 
Öncelikle şu soruya açıklık getirelim. Affetmemek bir şey kazandırmaz. Tam tersi üstünüze gereksiz bir yük, kalbinize gereksiz bir nefret duygusu yüklenirsiniz. Gün geçtikçe de taşıyamaz hale gelir onu kalbiniz; kendinize zarar verirsiniz. Yaşadığımız duygular bedenimize bir şekilde yansır. Mutluyken ışıl ışıl olan yüzünüz, hiç bitmek tükenmek bilmeyen enerjiniz, Tam tersi öfke gibi duygularla solar, tükenir ve bir gün gelir sağlığınıza öyle etkileri olur ki o zaman 'Neden kendime bunu yaptım?' dersiniz. Bunlara ne gerek var? 
Bugünden itibaren kızgın olduğunuz herkesi birer küçük kağıda yazın. Her biri için tek tek kızgınlıklarınızın sebebini düşünün. Unutmayın son kez düşünüyorsunuz. Bir daha sizi üzen bu anıları düşünmek yok. Sonra hepsini tek tek seni affediyorum diyerek yırtın. Yırtın atın. Üzerinizdeki yükleri, kalbinizdeki tüm kırgınlıkları kendiniz için affedin ve yırtıp atın. Ben bu yöntemi okudum ve anında uyguladım. Çok da faydasını gördüm. Hayatınızda kötü duygulara yer yok. Bunu kendiniz için yapın. Mutlu olabilmek için yapın. Geçmişten kurtulabilmek için , önünüze daha güvenli bakabilmek için yapın. Tüm kızgınlıkları, kırgınlıkları affediyorsunuz; çünkü siz mutlu olmayı hakediyorsunuz. Başkalarının yaptıkları yüzünden ömür boyu bir yük bindirmeyin yüreğinize. Hafifleyin, mutlu olun. Kendiniz için, Affedin.

12.02.2017

Yeniliğe kalbini aç!



Yeniliğe kalbini aç. Eğer küçücük bir eksiklik hissediyorsan bir boşluk var demektir hayatında. Korkma değişmekten. Yenilikten, yenilenmekten korkma. Değişime açık ol, hayatın getirdiği ani yeniliklere hazır ol. Yenilenmeyi, değişmeyi sev. Her geçen gün daha mutlu olursun bu şekilde. 
Dünya çok hızlı, hayat çok hızlı, insanlar hızlı. Böyle bir düzende yenilik yapmadan yerinde sayarak ayakta kalmak neredeyse imkansız. Yeni şeyler dene. hoşlanmak zorunda değilsin. Denedikten sonra hepsinden memnun kalamazsın. Ama bunlar aklında kalmaz, yaşamadıkların üzmez seni. Denemiş olursun. Nasıl bir şey olduğunu deneyimlemiş olursun. Merak ettiğin etmediğin imkanın olan ne varsa dene bir an önce.
Hayat çok kısa. Ne yaptıysan kar sana. Gezmediğin, hiç gitmediğin yerlere git. Hiç tatmadığın tatları tat. Hiç bilmediğin dilleri öğrenmeyi dene. Hiç dinlemediğin müzikleri dene. Hiç giymediğini giy. Yap yapabildiğin ne varsa yap. koşabildiğin kadar yeniliğe koş. Durma olduğun yerde boşa adım sayma ilerle, yenile. İstediğine, daha iyiye, daha güzele anca yenilenerek, yeniyi severek kavuşabilirsin.
Artık şu yeni fobisinden kurtul. Yeni kötü değil. Yeni korkunç değil. Öyle olsaydı doğar mıydı güneş her sabah, başlatır mıydı 'yeni' günü. Ağaçlar 'yeniliğe' hazırlar mıydı kendini döker miydi yapraklarını sonbaharda?
Yarından itibaren değil. Bugünden itibaren. Öncelikle zihninde yeniliğe yer aç, kabullen ve harekete geç. Unutma! Yeni bir seni senden başkası yaratamaz ve kendini yenilemezsen önce, hayatında hiçbir değişikliğe yer açılmaz.

10.02.2017

Hayallerin, gerçeklerin olsun!


Hayal kurmayı sever misiniz bilmiyorum; ama ben sanırım fazlasıyla hayal kuruyorum. Hayal kurmayı seviyorum. Kendimi kurduğum hayalin içinde hissetmeyi seviyorum. Kurduğum hayallerin bir gün gerçek olmasını düşünüyorum. Heyecanlanıyorum. Heyecanlandıkça tekrar hayal kuruyorum. Bunu bilinçli olarak yapmıyorum. Bir anda kendimi başka bir dünyada, başka bir işle ilgilenirken buluveriyorum.
Hayal kurmak bana göre bir tasarımdır. Bir şeyi üretmeden önce tasarımını yaparsınız. Onu tüm ayrıntılarıyla çizer, yazar, boyutlandırır, renklendirirsiniz. Daha sonra bu tasarıma hayat verirsiniz. Gerçekleştirirsiniz. Aynı şekilde kurduğumuz hayaller, geleceğimizin, istediklerimizin bir tasarımıdır. Yani hayal kurarken bir gün bu hayali yaşayabileceğinizi unutmayın. Tasarımı sağlam yapın :)
Meditasyonda da, çekim yasasında da bunlardan bahseder mesela. Herkes inanmıyor olabilir tabi ki; ama yaşadığınız örneklere dikkat ederseniz aslında haksız değiller. Meditasyon yaparken istediğimiz şeye odaklanırız, onun tüm hatlarıyla hayal ederiz. O anın içine gideriz. Onu beynimizde canlandırır, kalbimizde heyecanını hissederiz. Onu gerçekleştirme için önce hayal eder, sonra harekete geçeriz. 
Aynı durum çekim yasasında da mevcut. Çeki yasasında da çekmek istediğimiz; durumu, varlığı kısacası sahip olmak istediğimiz şey neyse olmuş gibi davranırız. Ona sahipmişiz gibi. Böyle davranıp, böyle hissetmek o istediğimiz şeyi oluşturduğumuz yüksek enerjiyle çekmemizi sağlar ve hayal kurarken bu yüksek enerji en yükseğe çıkar. 
Hayaller bizim yaşantımızın, isteklerimizin bize gelmesi için bir adım niteliğindedir. Hayal kurmaktan, hayalperest olmaktan korkmayın ve vazgeçmeyin. Hayal kurmanızın size ve başak birine hiç bir zararı yok sonuçta. her kurduğunuz hayalde istediğiniz şeye daha çok yaklaştığınıza inanın. İnsan hayalleriyle yaşar.Hayallerinizin gerçekleriniz olması dileğiyle..:)

29.01.2017

E- eğitimlere ne dersiniz?

Kendimizi geliştirmek, kendimize bir şeyler katmak günümüz şartlarında zorunluluk gibi oldu. Bir mühendis düşünün. Binlerce rakibi var. Bu sadece mühendislik için değil, neredeyse her bölüm için aynı; çünkü artık bir çok üniversite var ve her sene binlerce mezun veriliyor. Durum böyle olunca da binlerce rakibiniz oluyor ve doğal olarak da sadece bir üniversite diploması pek de işe yarar hale gelmiyor. 
Günümüzde artık her üniversite öğrencisinin bilgiye ulaşması kolay önceden belirli üniversitelerde olan internet günümüzde oyuncağımız gibi. Haliyle de artık üniversite farkı 'çok uçuk olmadığı sürece' sizi cazip kılmıyor. Artık her şey elinizde. Bu durumda İK'cılar seçim yaparken üniversiteye ve yüksek not ortalamalarına bakmak yerine kendini geliştirmesine ve kapasitesine, isteğine bakabiliyorlar. Bu her zaman böyle demiyorum; ama böyle örnekler artık çoğalıyor.
Düşünün ki çalışan birisiniz veya herhangi bir mazeretiniz var ama almak istediğiniz de bir eğitim var. Belki de öğrencisiniz. Sonuçta artık öğrenciyken boş oturmuyoruz. Bunların hiç birine gerek yok aslında. Kendiniz için bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Ama dışarıda yapmaya vaktiniz yok. Hooopp artık eğitimler elinize geliyor. 
E-eğitimler hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama yukarıda anlattığım türden sebebi olanlar için gerçekten harika bir şey. Açıkçası kendim güvendiğim ya da bana hitap edenlerini buldum mu kaçırmıyorum. Sonuçta gelişim her yerde olmalı, engel tanımamalı. E-eğitimler bunların iyi örnekleri. Yani kişisel gelişime üşenenlerin bahaneleri pek kalmadı diyebilirim. Ayrıca iyi araştırırsanız ücretsiz bir çok site ve eğitim bulabilirsiniz. Genelde eğitimi ücretsiz verip sertifikayı ücretlendiren siteler var ama çok uçuk ücretler değil. Ben bir araştırın derim. Neredeyse her alanda bulabiliyorsunuz. Artık her yer kişisel gelişim, her yer eğitim merkezi. Sadece gerçekten etkili olmasına dikkat edin boşa vakit kaybı olmasın sonuçta bir emek var verimli olsun değil mi? :) Hepinize gelişim dolu günler diliyorum...

22.01.2017

Mucizelerle Kalın..


Mucizelere inanır mısınız? Açıkçası ben inanıyorum hatta yaşıyorum. Kendini bana kanıtlıyor. Mucizeler olur bazen hayatınızda. Hiç beklemediğiniz ama en çok ihtiyacınız olan anlarda. Bunlar belki de geçmişte mutlu ettiğiniz birinin, belki süt verdiğiniz yavru bir kedinin, belki yardımına koştuğunuz bir çocuğun, tontiş bir yaşlının buna benzer bir şeyin hatırına size verilmiş hediyelerdir. En azından ben böyle olduğuna inanıyorum.
Yaşamın bize mesajları var. Çoğu zaman hayatın akışı içerisinde duymadığımız, görmediğimiz, görmezden geldiğimiz mesajlar. Aslında bunlar da mucize. Görmeyi bilirsek, onları anlarsak, çözebilirsek;  hayatımızdaki sorunların kaynaklarının ,bize gelen yardımların farkına varabilir, belki hayatımızı bile kolaylaştırabiliriz.
Dikkatli olun, çevrenize bakın. Hayatın kendi mucize zaten. İçindeki küçük mesajları görün. Yardıma ihtiyacı olana yardım edin. Yardımın küçüğü büyüğü olmaz unutmayın. Bir gülümseme, sıcak bir davranış bile hayatları değiştirebilir. 
Sizin verdikleriniz size kat kat geri döner. Bu bir döngü. Sen çoğaltırsan çoğalır, sen azaltırsan azalır. Seversen sevilirsin. Ne ekersen, onu biçersin. İnsanlar yaşattıklarını mutlaka yaşarlar. Hayatında bunu unutmadan atarsanız adımlarınızı, kendi yaşamınızı  şekillendirebilirsiniz. Başkalarına bile hayat verirsiniz.
Yaşamın mucizelerine inanın. Kendi mucizenize inanın. Mucizelerle kalın...

21.01.2017

İnsan ve Motivasyon


Motivasyon çalışmanın, başarmanın ilk adımlarındandır. Çünkü insana çalışma gücü verir. Heveslendirir. En küçük şeyi bile motive aracı olarak kullanmalısınız.  
Şöyle düşünelim; yeni bir şey aldığınızda bunu hemen kullanmak istersiniz değil mi? Mesela bir kitap ayracı bile bazen sizi kitap okumaya itebilir. Çünkü onu bir an önce kullanmak istersiniz. Bazen dışarıya çıkmak için hazırlanamaya özellikle de erken saatlerde ise uyanmaya, kalkıp hazırlanmaya çok üşeniriz. Çünkü o sıcacık yatağı bırakıp kalkmak çok zor gelir. Ama yeni aldığınız bir ruj, belki bir kıyafet, belki aklınıza yeni gelen bir kombin sizi şıp diye kaldırır. Motive eder.
Bunlar sadece örnekler yeni bir şey olmasına mutlaka gerek yok aslında. Bir bakınca hayata her şey motive sebebi. Dikkatli bakmak lazım. Ama özellikle de kendimiz, hayallerimiz, geleceğimiz... Bunlar bizim en büyük motive aracımız olmalı. Bunlar yanında parıl parıl parlayan güneş, şıkır şıkır yağan yağmur, aldığın her nefes aslında motivasyondur. Motivasyon da sizin daha istekle daha faydalı çalışmanızı sağlar. Böylelikle bir önceki yazımda bahsettiğim verim ortaya çıkar. 
Motivasyon sadece kişisel başarı için değil; bir örgütün, işletmenin başarısı için de çok önemlidir. İşletmedeki çalışanları motive edici faktörler onların daha sağlıklı çalışmalarınız sağlar. Bir örgütün en önemli unsuru insandır. İnsanlar ancak mutlu oldukları ortamlarda motive olabilirler. Sürekli huzursuz, mutsuz oldukları ortamlar onları psikolojik olarak etkilemekte ve bu etki yaptıkları işe yansımaktadır. İşletmelerde motive edici unsurlar olarak ücret, kariyer imkanı, bazı tatiller, eğitim imkanları vb. birçok şey düşünülebilir. Kurumsal işletmeler özellikle bunlara dikkat ederler. Çünkü biraz önce de söylediğim gibi bir işletmenin en önemli unsuru insandır ve insana hakettiği değer verilmelidir. Gelişmek, ilerlemek, büyümek için bunlar önemlidir. 

20.01.2017

PES ETME, DEVAM ET!!


Bir kuş doğduğu gibi uçmayı bilmez. Dener... Defalarca dener. Pes etmez, kaçmaz, düşer, bir daha açar kanatlarını. Belki acır canı. Belki umutsuzluğa kapıldığı bile olur. Ama vazgeçmez. İlk andaki aşkla hırsla çırpar kanatlarını... Sonuçta gördü en dibi, düştü yere bir kere, daha fazlası yok, düşse yine oraya düşecek.Ama uçarsa o kanatları doğru çırpmayı bir öğrenirse belki kimsenin bilmediği dağların zirvelerine konacak. Kimsenin ucunu bucağını bilmediği denizlerin bir ucundan diğer ucuna uçacak. Hiç vazgeçer mi böyle bir güzellikten? Özgür olmak varken neden kalakalsın bir ağacın dalında. Yok yok vazgeçmemeli bir daha denemeli hemen bir daha, bir daha ve sonunda olur. Uçabilir özgürce. Şimdi hayalleri daha da yakın. Uzaktan baktığı yerler daha da yakın O daha da özgür.
Bu sadece doğadan tek bir örnek. Bunun gibi yüzlercesi var. Bakmayı, görmeyi bilin yeter. 
Hayat zor. Kabul edelim ki bir sürü sınavla sınanıyoruz. Sadece eğitimden bahsetmiyorum. Normal yaşantımızdan yaşadığımız sorunların her biri bizim sınavımız aslında. Zorluklar büyük olabilir. Hatta sizi pes ettirme noktasına kadar gelir. ' Yapamayacağım' dedirtir. Ne olursa olsun, bu hayat mücadelesinde ayakta kalmak istiyorsanız vazgeçmeye yer yok. En küçük fırtınada, sallantıda kalkamazsanız ayağa daha büyük fırtınalardan kaçamazsınız. Daha güvenli yerlere gidemezsiniz. Düştüğünüz yerde kalırsınız. 
Sizin istediğiniz bir şeyi size ancak kendiniz verebilir. Çalışın, deneyin, düşün. Bir daha deneyin yine düşün. Her düşüşünüz sonunda daha güçlü kalkın. Daha başka bir şey öğrenmiş şekilde kalkın. Her düşmeden bir ders çıkarın. Hayat tecrübelerin, yaşanmışlıkların toplamı bunu aklınızdan çıkarmayın.
Başarı cesur olmayı, pes etmemeyi, ayakta kalmayı, çalışmayı, mücadele etmeyi, emek vermeyi gerektirir. Hayallerinizi düşünün. kendinizi motive edin ve bir gayret yola devam edin. Durmayın. Her engel sizi yavaşlatacak belki ama durmayın o hayaller sizin. O başarı sizin. Ondan vazgeçmek özellikle de her birimizde hayallerimizi gerçekleştirebilme gücü varken onlardan vazgeçmek sadece korkaklık belki de biraz üşengeçliktir. Bu yüzden va
zgeçmeyen, cesur ve çalışan insanlar başarılıdır. Bu da hayatın bir ayracı diyelim. Şimdi karar verin hayat ayracının hangi tarafındasınız?

19.01.2017

Sevdiğiniz işi yapmak?

Kahve sevmeyen biri kahve içmek istemez belki midesine bile dokunur, bünyesi bunu istemez. Bunun yerine sevdiği başka bir şeyi tercih eder. Aynı şekilde sevmediğiniz bir kitabı okumaya çalıştığınızı düşünün eğer kitap sizi çekmiyorsa; hikayenin ,olayın içine sizi alamıyorsa veya tarzı tam olarak sizin sevdiğiniz tarza uygun değilse o kitabı okumak işkence olur. Sonu gelmez. Hele de benim gibi bir kitabı bitirmeden diğer kitaba geçemiyorsanız -bildiğin vicdan yapıyorum geçince- sizin için ızdırap gibi gelebilir.
Peki bu hayatın içindeki basit konularda bile sevmediğimiz şeyleri yapmaktan hoşlanmaz, hatta kaçınırken ve birçoğunun da sonunu getiremezken neden sevmediğimiz bir işi yapmaya çalışıyoruz?
İş hayatında verimli olmak diye bir konu var. Ve verim tamamen insan ve işi arasındaki bağdan oluşuyor. Yani işinizi severseniz onu daha istekle yapabiliyorsunuz  bu durumda da başarı kaçınılmaz oluyor. Aslında mantık tamamen şu adımlardan oluşuyor. Sevdiğiniz işi yapmak sizi iş doyumuna ulaştırır. İş doyumu dediğimiz şey yaptığın işten zevk almaktır. Zevk aldıkça motive olursunuz. Motivasyon işinize dört elle sarılmanızı sağlar. Daha da heveslenirsiniz. Bu yolun sonu sizi verime, verimli çalışmaya, verimli olmaya çıkarır. Doğal olarak da verimli bir çalışma sonrasında başarı kaçınılmazdır.
Başarmanın bir sürü adımı var aslında ama sevdiğiniz iş yapmak ilk sıralarda yer alıyor. Sonraki adımlarınızı sağlam basmanız için bunu yapmanız lazım. Fakat günümüzde iş kaygısı sebebiyle ilk bulduğumuz işe kendimizi atmaya çalışıyoruz. Maddi açıdan ayakta kalma çabası belki de olduğumuz noktayı düşünmekten bizi geri alıyor. Tüm derdimiz bir iş bulmak oluyor. Ama şunu unutmayın bulduğunuz iş size hitap etmiyorsa asla mutlu ve başarılı olamazsınız. Sabah kalkmak bile zor gelir. Gitmek istemezsiniz. Mesai bitiminize kadar saat sayarsınız. Bu yüzden siz sadece seçilen olmayı bırakın. Sizin de işi seçme hakkınız olduğunu unutmayın. 

  • Bu işte mutlu olabilir miyim?
  • Benim donanımımı karşılar mı?
  • Bu işi gerçekten ben yapabilir miyim? Yapmak istiyor muyum?
  • Hayallerimi karşılıyor mu?
  • Bunu mu hakediyorum?
  • Bana kendimi geliştirme ve kariyer imkanları sunuyor mu?
Bu ve buna benzer bir çok soru ile işi tartabilirsiniz. İşin büyüğü küçüğü olmaz bir yerden başlamak gerekiyor tabi ki. Zaten ben iş beğenmemekten bahsetmiyorum. Sadece iş seçerken daha dikkatli olmanızın sizi başarıya götürme konusunda çok önemli olduğunu belirtiyorum. Bunun işin size verdiği mutlulukla alakası var ben bunu seçmenizin önemli olduğunu söylüyorum. Umarım herkes hayallerini kurduğu ve mutlu olduğu işlerde çokk çokk başarılı olur.